19 Eylül 2009 Cumartesi

bilimsel çalısma ve canlıların inorganik bileşenleri , biyoloji konu anlatımı

Canlının temel yapı ve işlev birimi hücredir. Hücreyi oluşturan maddeler de atomlardan meydana gelmiştir. Her atom elektron ,proton ve nötron denilen daha küçük parçacıkların değişik sayılarda bir araya gelmesiyle oluşur. Bunlardan elektron negatif(-), proton(+), nötron ise nötr yani yüksüzdür.
Bir cins atomdan oluşan saf maddelere element denir. Su molekülü iki hidrojen ve bir oksijen atomunun birleşmesiyle meydana gelmiştir. Bir bileşik kendini oluşturan elementlerin özelliğinden tamamen ayrı, kendine özgü özelliğe sahiptir. Moleküller organelleri , organeller de canlılığın temel birimi olan hücreyi oluşturur.

Bir molekül içindeki atomları birbirine bağlayan bağlara kimyasal bağlar denir. Atomlar kendi aralarında çeşitli kimyasal bağlarla bağlanır. Atomların arasında tek bağ veya çift bağ bulunabilir.
Atomların kimyasal bağlarla bağlanması ya da bağların kopması kimyasal tepkime olarak açıklanır. Birçok kimyasal tepkime iki yönlüdür.

Canlıda bulunan maddelerin bir kısmı hücrenin içinde yapılırken bir kısmı da dışarıdan alınır. Miktarı hücrenin görevine göre farklılık gösteren bu maddeler inorganik ve organik bileşikler olmak üzere iki grupta incelenir.



CANLILARIN TEMEL BİLEŞENLERİ

ORGANİK BİLEŞİKLER ORGANİK BİLEŞİKLER

SU KARBONHİDRATLAR
MİNERALLER YAĞLAR
ASİT PROTEİNLER
BAZ VİTAMİNLER
TUZ NÜKLEİK ASİTLER


1.CANLILARDAKİ İNORGANİK BİLEŞİKLER
İnorganik bileşikleri canlı kendi vücudunda sentezleyemeyip dışarıdan hazır olarak alır.

A . SU
Yeryüzündeki yaşam için su son derece önemli bir inorganik bileşiktir. Bir molekülü iki hidrojen atomu ile bir oksijen atomunun birleşmesinden oluşur. Hücrenin yaşamsal faaliyetlerini sürdürmesinde suyun önemi büyüktür. Bilim adamlarının diğer gezegenlerde yaşam arayışları için aradıkları ilk maddelerden biri sudur.

1.CANLILAR İÇİN SUYUN ÖNEMİ
Su, yaşamak için gerekli olan etkenlerden biridir. Bir insan, yiyeceksiz haftalarca yaşayabilir. Ancak susuz birkaç gün yaşayabilir. Vücut için gerekli olan su miktarı günlük çalışma durumumuza göre değişir. Günde ortalama 1.5-2.5 l su almamız gerekir.
Canlı organizmanın büyük kısmı su moleküllerinden oluşur. Organizmaların yapısındaki su oranı %65-95 arasındadır.


Su , yeşil bitkilerde meydana gelen besin üretiminde (fotosentez) karbondioksit ile birleşerek şekeri oluşturur.




Hücrelerde su , kimyasal tepkimelerde rol alan önemli bir çözücüdür. Besilerin sindirimi su yardımıyla olur. Su pek çok organizmanın vücudunda taşıyıcı ortam olarak görev yapar. Maddelerin vücutta bir bölgeden diğer bölgeye taşınması suyla sağlanır. Su aynı zamanda metabolizma sonucu ortaya çıkan zararlı artıkların atılmasında rol oynar.

B . ASİT BAZ VE TUZLAR


Asitler: Su içerisinde çözündüğünde H iyonu veren bütün bileşikler asit özelliğindedir.

Asitler turnusol kağıdının rengini maviden kırmızıya dönüştürür.


Asitlerin tatları ekşidir. Yapılarında karbon içeren asitlerin çoğu organik asittir.

Bazlar: Suda çözündüğü zaman hidroksil iyon veren bileşikler bazik özellik gösterir.

Bazlar turnusol kağıdının rengini kırmızıdan maviye dönüştürür.




Yapılarında genellikle karbon , azot bulunduran bazlar organik bazlardır.



Asit-Baz dengesi


Ortamın hidrojen iyon yoğunluğunun (-) logaritması asitliğin, hidroksil iyon yoğunluğunun
(-)logaritması ise bazikliğin derecesini verir. H iyonu arttıkça ortam asidiktir ve pH 0 ile7 arasında bir değer gösterir. OH iyonu arttıkça ortam baziktir ve pH 7 ile 14 arasında bir değer gösterir. H ve OH iyonları eşit miktarda ise ortam nötrdür ve pH 7’dir.
PH değeri organizma için çok önemlidir. Biyokimyasal tepkimelerin gerçekleşebilmesi için pH’ın belirli bir düzeyde tutulması gerekir. pH’daki çok az bir değişiklik bile biyokimyasal tepkimeleri olumsuz etkiler. Bu nedenle pH değerinin sabit kalması gerekir. İnsan kanının pH’ı 7.4 ‘tür.

İnsan kanının pH’ı 7’ye düşerse ya da 7,8’in üzerine çıkarsa ölüm meydana gelir.


Tuzlar : asitlerle bazlar karıştırıldığında asitin H iyonu ile bazın OH iyonu birleşir. Bu birleşim sırasında bir molekül su açığa çıkar ve tuz meydana gelir.

HCl + NaOH H2O + NaCl

Hidroklorik asit+ Sodyum hidroksit su + Sodyum klorür


Hücrenin içinde ve hücrelerin arasında çeşitli mineral tuzları vardır. Bunlar içinde en önemlileri sodyum, potasyum, magnezyum ve kalsiyumdur.

http://www.realage.com.tr/RealAgeInternational.web/kategoriresimleri/meyvesuyuyla.jpg

C. C.MİNERALLER


Mineraller hücrede protein karbonhidrat, yağ gibi organik maddelere bağlı bulundukları gibi hücrede tuz halinde de bulunabilirler. mineraller vitamin , hormon, enzim vb. moleküllerin yapısına katılır. 70 kg ağırlığında bar insanda ortalama 3 kg mineral tuzları vardır.

1.MİNERALLERİN İNSAN VÜCUDU İÇİN ÖNEMİ

Organizmanın yapısında az da olsa minerallere ihtiyaç vardır. Mineraller kanın osmotik basıncının ayarlanmasında , kas kasılmasında ve sinirlerde uyartının iletilmesinde önemli role sahiptir.

Mineraller bazı enzimlerin yapılarına katılarak katalizör görevi yapar.


Yeterli mineral içermeyen besin maddeleri ile beslenilirse , tuz atılması devam edeceğinden kas krampı gibi bazı bozukluklar görülür. Fırın , kazan dairesi gibi sıcak yerlerde çalışanlar ve sıcak ülkelerde yaşayanlar daha fazla terledikleri için dışarıdan yeterince tuz almalıdır.
Sodyum ve klor bütün vücut sıvıları içinde iyon olarak bulunur. Ancak kan gibi hücre dışı sıvılar içindeki bu iyonların miktarı daha fazladır. Sodyum ve klor kas ve sinir sistemi için de gereklidir. Ancak bazı böbrek hastalıklarında , yüksek tansiyonu olan insanlarda tuzun az alınması gerekir. Sodyumla birlikte vücut sıvılarında olan ve hücrelerin çalışmasını kontrol eden mineral potasyumdur.

Vücutta hücre ara sıvısı ile hücre sıvısı arasında bir sodyum potasyum oranı vardır.


Sodyum gibi potasyumun da büyük bir kısmı , tüketilen besinlerden kolayca emilir. İshal gibi, su kaybının fazla olduğu durumlarda potasyum kaybı büyük olur.

Vücutta en bol bulunan mineral kalsiyumdur. Kalsiyumun büyük bir kısmı fosforla birlikte kemiğin ve dişin yapısına katılır.


Geri kalan kısmı kasların kasılmasında , sinirlerde, kanın pıhtılaşmasında ve bazı enzimlerin çalışmasında görev yapar. Vücuda alınan kalsiyumun bir kısmı emilir. Emilmeyen kısmı dışkı ile atılır. D vitamini kalsiyumun emilmesine etki eder.
Küçük çocuklarda kalsiyum ve D vitamini yetersizliğine bağlı olarak raşitizm denilen hastalık görülür. Yetişkinlerde ise osteomalazi denilen kemik yumuşaması görülür.
Vücudun yapısına katılan minerallerden biri de demirdir. Vücudumuzdaki demirin yarıdan fazlası kana kırmızı rengini veren hemoglobinin içinde bulunur. Bebek doğmadan önce karaciğerinde depo edilen demir ilk 6 aylık dönemde, bebeğin demir ihtiyacını karşılar. Demir eksikliğinde , hemoglobin yapılamaz ve kansızlık görülür.
İyot troid bezi hormonu olan tiroksinin yapısına katılır. Eksikliğinde tiroksin hormonu az salgılanır. Bu da guatr hastalığına sebep olur. Vücudumuzdaki diğer mineraller:
Magnezyum kemiklerin yapısına katılır.
Sülfatlar kaslarda bulunur.
Flüor dişlerin yapısına katılır.
Bakır bazı enzimlerin yapısına katılır.

2. MİNERAL BAKIMINDAN ZENGİN BESİNLER

Hayvanlar minerallerini dışarıdan alırlar. Mineralleri , su hayvanları vücut yüzeyi ile ve besinlerle, kara hayvanları ise besinlerden sağlar. Minerallerden kalsiyum süt ve süt ürünlerinde ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde bulunur.
Fosfor süt ve süt ürünleri , yumurta, et ve et ürünleri gibi besinlerde bulunur.
İyot deniz ürünleri ve sofra tuzunda bol miktarda bulunur.
Demir bakımından zengin besinler karaciğer, kırmızı et kuru üzüm gibi yiyeceklerdir.
Sodyum ve klor yiyeceklerde az miktarda bulunur


2. CANLILARDAKİ ORGANİK BİLEŞİKLER


Canlılarda bulunan organik bileşikler karbonhidratlar , yağlar, proteinler, nükleik asitler ve vitaminlerdir.


Organik bileşiklerden bazıları hücrede enerji verici , bazıları yapı maddesi , bazıları da metabolizmada düzenleyici rol alarak görev yaparlar. Organizmada yapı maddesi olarak kullanılan organik bileşikler öncelik sırasına göre proteinler , yağlar, karbonhidratlar, vitaminler ve nükleik asit olarak sıralanabilir. Enerji hammaddesi olarak kullanılışa göre ise karbonhidratlar , yağlar, proteinler şeklinde sıralanabilir.

A. KARBONHİDRATLAR


Karbonhidratlar hem canlının yapısına katılan hem de enerji sağlayan organik bileşiklerin bir grubudur. Bütün canlı hücrelerde bulunur. Doğada genellikle büyük moleküller halindedir. Vücuda alınan bu büyük moleküllerin hücrelere iletilmesi için canlı tarafından sindirilmesi ve uygun molekül büyüklüğüne kadar parçalanması gerekir.

1. Karbonhidratların Yapı ve Görevleri
Karbonhidratlar, karbon , hidrojen , oksijen elementlerinden oluşur. Çeşitli görevleri vardır
· Nükleik asitlerin ve ATP’nin yapısına katılır.
· Monosakkaritlerin bir kısmı hücre zarının yapısına katılır.
· Enerji veren organik bileşikler olarak kullanılır.

2. Karbonhidratların Çeşitleri

a. Monosakkaritler

En basit karbonhidratlardır. Basit şekerler olarak adlandırılırlar. Daha küçük birimlere parçalanamazlar. Karbon sayısı 3-8 arasında değişir. Riboz ve Deoksiriboz 5 C’lu şekerlerdir. Glikoz , fruktoz, galaktoz ise 6 C’lu şekerlerdir.
Monosakkaritler suda çözünürler ve tatlıdırlar. Canlılarda en çok kullanılan yakıt maddesi glikozdur.

b.Disakkaritler

Disakkaritler çift şekerlerdir. Bir disakkarit iki molekül monosakkaritin glikozit bağı ile bağlanmasıyla oluşur. Bu bağlanma sırasında bir molekül su açığa çıkar.

Küçük moleküllerin birleşirken su açığa çıkarması olayına dehidrasyon sentezi denir.


Moleküllerin arasında glikozit bağı oluştuğu için bu olaya glikozitleşme de denir.
Canlılarda en çok bulunan disakkaritler maltoz , sükroz, ve laktozdur. İnsanların ve hayvanların yedikleri disakkaritler, sindirim sisteminde monosakkaritlerine ayrılarak kullanılır.

Büyük moleküllerin su katılarak yapı birimlerine ayrılmasına hidroliz denir. Hidroliz olayı dehidrasyon olayının tersidir.



c.Polisakkaritler

Polisakkaritlere kompleks şekerler de denir. Çok sayıda monosakkaritin dehidrasyonu ile oluşmuş büyük moleküllü karbonhidratlardır. Temel yapı birimi glikoz molekülüdür.
Glikoz birimlerinin farklı şekillerde bağlanması, polisakkaritler arasında farklı özelliklerin doğmasına neden olur. Canlılarda en çok bulunan polisakkarit çeşitleri şunlardır.
NİŞASTA, binlerce glikoz molekülünün birbiri ile bağlanması sonucu oluşan polisakkarittir. Özellikle tahıllarda ve patateste bol miktarda bulunur.
GLİKOJEN, nişasta gibi binlerce glikoz moleküllerinin dehidrasyon sentezi sonucu birbirlerine bağlanmasından oluşan moleküldür. Hayvan nişastası olarak ta anılır.
SELÜLOZ, glikoz moleküllerinin birbirine ters dönerek bağlanmasıyla oluşmuştur.

Bitki hücrelerinde hücre temel maddesi selülozdur.


Selülozun bitkilerdeki oranı bitkinin çeşidine göre değişir. Selülozu sindirecek enzimler insan ve hayvan vücudunda bulunmadığı için sindirilemez.
Kitin omurgasız hayvanlarda dış iskeleti oluşturur. Yapısı selüloza benzer.

3. Karbonhidratların İnsan Vücudu İçin Önemi

Karbonhidratlar memelilerin kanında bulunması gereken maddelerdir. İnsan kanında 1000 ml’den yaklaşık 90 mg glikoz bulunur. Glikoz beynin en önemli yakıtıdır. Glikozun kandaki yoğunluğu en düşük düzeydeyken bile önce beyin beslenir.
Glikoz, hücrelerde oksijenli solunum ile su ve karbondioksite kadar parçalanır. Bu arada açığa çıkan enerji bağ enerjisi şeklinde depolanarak kullanılır.

Glikoz proteinlerle birleşerek glikoproteini , yağlarla birleşerek glikolipiti oluşturur.


Bu şekilde yapı maddesi olarak hücre zarının yapısına katılır. Riboz, RNA, ve ATP ‘nin , deoksiriboz ise DNA’nın yapısına katılır. Laktoz memeli sütünde bulunur ve yavrunun beslenmesinde önemli rol oynar.

4. Karbonhidrat Bakımından Zengin Besinler

Çoğunlukla bitkisel yiyeceklerde bulunur. En zengin kaynakları tahıllar , tahıl ürünleri, ve baklagillerdir. Sebze-meyvelerde az bulunur. Bunlarda dengeli beslenmeye yarayan protein vb mineraller bulunur.




B. YAĞLAR


Organik moleküllerden olan yağlar, lipidler olarak da bilinir. Biyolojik önemi olan lipidler, yağ asitleri, nötr yağlar, fosfolipidler, setroitler vb.dir. yağlar insanın temel besinleri arasında yer alır.

1.YAĞLARIN KİMYASAL YAPI VE GÖREVLERİ

Lipitler kutupludur (polar bir yapıya sahip değildirler ). Bunun için suda çözünmezler yada çok az çözünürler. Eter, kloroform, benzen, aseton gibi organik çözücülerde çözünebilirler. Yapıları karbon , hidrojen , oksijen , elementleri oluşturur. Ayrıca yapılarında fosfor ve azot da bulunabilir. İçerdikleri karbon miktarı oksijenden fazla olduğundan, yağlar vücutta yakıldığı zaman karbonhidrat ve proteinlere göre daha çok enerji verir.

Trigliserit üç molekül yağ asiti ve bir molekül gliserin ester bağları ile birleşmesinden oluşur. Bu olaya
Esterleşme denir.



Esterleşme, gliserol molekülünün hidroksil grupları ile yağ asitlerinin (OH-) gruplarının arasında birer molekül su çıkması ile oluşur. Bütün bu şekildeki doğal yağlar trigliserideler diye adlandırılır.
Genellikle enerji ve yapı maddesi olarak kullanılan yağlar, trigliserit halde bulunur. Her yağ asidinin gliserol ile birleştiği yerden bir mol su çıkar. Aşağıda açıklanan bu olaya dehidrasyon sentezi denir.


Yağlar vücudun en ekonomik enerji kaynağıdır. Yağları verdiği enerji aynı miktarda karbonhidrat ve proteinden sağlanan enerjinin yaklaşık iki katıdır.


Yağların hücrede yanması ile metabolik su açığa çıkar. Kış uykusuna yatan, uzun göç yollarını kullanan hayvanların vücudunda depo ettikleri yağın yakılması sonucu enerji sağlanırken, açığa çıkan metabolik su da ihtiyaç duyulduğunda kullanılır.

2.Yağları Çeşitleri
Değişik yağ asitlerinin kullanılması çeşitli yağların oluşumunu sağlar.

Yağ asitleri, karbon atomlarının oluşturduğu uzun zincire hidrojen atomlarının bağlanması ile oluşur.


Zincirin bir ucuna karboksil(COOH) grubu yer alır. Zinciri oluşturan diğer karbon atomlarına hidrojen bağlanmıştır. Yağlar doymuş ve doymamış olmak üzere iki kısımda incelenir:

a: Doymuş Yağlar
Bir yağ asidinin karbon zincirinde, karbon atomları arasında çift bağ yoksa bunlara doymuş yağ asidi denir. Karbon atomlarının hepsi hidrojenle doyurulmuştur.
Bütirik asit, palmitik asit doymuş yağ asitlerindendir. Doymuş yağ asidi içeren yağlara doymuş yağ denir.

Doymuş yağlar oda sıcaklığında katıdır. Tereyağı, kuyruk yağı, içyağı doymuş yağdır.

Doymamış Yağlar
Yağ asidinin karbon zincirinde bir ya da daha fazla çift bağ varsa buna doymamış yağ asidi denir.

Oleik asit, linoleik asit doymamış yağ asitlerindendir. Doymamış yağ asidi içeren yağlara doymamış yağ denir.


Doymamış yağlar oda sıcaklığında sıvıdır. Pamuk yağı, soya yağı, zeytin yağı, fıstık yağı, gibi bitkisel tohum yağları doymamış yağlardır.
Bitkilerden elde edilen yağlardaki doymamış yağ asitleri hidrojenle doyurularak margarinler elde edilir.

3.Yağları İnsan Vücudu için Önemi
yağlar hücrede yapı ve enerji maddesi olarak kullanılır. Enerji kaynağı olarak öncelikle karbonhidratlar, ikinci derecede de yağlar kullanılır. Yağlar fazla alındıklarında kolayca yağ dokusu içinde depolanır. Deri altında ve iç organları çevresindeki depo yağlar, canlıyı soğuktan ve darbelerden korur. Kadınlar, erkeklerden daha kalın bir yağ tabakasına sahip olma eğiliminde olduklarından soğuğa karşı daha dayanıklıdırlar.
Yağlar, yağda eriyen vitaminlerin(A, D, E, K) vücuda alınmasında kullanılır.


4.Yağ Bakımından Zengin Besinler
Bitkisel ve hayvansal kaynaklı yiyeceklerde az ya da çok miktarda yağ bulunurç. En çok yağ bulunduran bitkiler ayçiçeği, zeytin, susam, pamuk çekirdeği, soya fasulyesi, ceviz, fındık, fıstktır. Sebze ve meyveler de az miktarda yağ bulunur. Hayvanlarda yağlar yağ doku bulunduğu gibi etin içinde de vardır. Diğer yağ kaynakları kuyruk yağı, tere yağı ve iç yağdır. Süt ve yumurtada da yağ bulunur. Yumurtanın yağı daha çok sarı kısmındadır.



C.PROTEİNLER

Organik bileşiklerin büyük bir grubu protein molekülleridir. Proteinler oldukça büyük ve kompleks yapılı organik bileşiklerdir. Proteinlerin bir kısmı hücrenin yapısına katılır. Diğerleri hücrede düzenleyici ve hücre işlevlerini kontrol edici olarak görev yapar. Proteinler, aminoasit denilen birimlerin birbirine bağlanması ile oluşur. Doğada bugün bilinen 20 farklı aminoasit çeşidi olmasına rağmen temel yapıları aynıdır.

1. Proteinlerin Kimyasal Yapıları
Proteinler hücrenin yapısında yer alan önemli organik bileşiklerdir. Organik bileşiklerde bulunan karbon, hidrojen, oksijen atomları proteinlerin yapısında da bulunur. Bundan başka proteinlerin yapısında azot da vardır. Ayrıca kükürt ve fosfor elementleri de bulunabilir.
Proteinlerin yapı taşları aminoasitlerdir. Her aminoasidin bir temel karbon atomu , bir karboksil
(-COOH)grubu, bir amino (NH2) grubu, bir R(radikal) grubu vardır.


Değişken Grup



R


H__
N_____
C___
C__
OH

H
H
O






n (Amino asit) Protein + (n-1)Su



2.Proteinlerin Görevleri
Proteinlerin vücutta yapım ve onarım görevi vardır. Hücrenin esas yapısını oluştururlar. Başlangıçta tek hücreden oluşan zigot annenin aldığı proteinli besinlerle birlikte büyür, gelişir. Vücudun dışından gelen mikroplara karşı vücudun savunmasında görevli antikorlar da proteinlerden yapılmıştır.

3.Proteinlerin İnsan Vücudu İçin Önemi
Proteinler vücudun en küçük birimi olan hücrelerin yapı taşını oluşturduğundan proteinsiz canlılık düşünülemez. Ancak vücutta önemli bir protein deposu bulunmamaktadır. Protein yetersizliğinde büyüme yavaşlar hatta zamanla durabilir. Karaciğer hücreleri protein yetersizliğinden dolayı yenilenemeyeceğinden siroz hastalığı daha çok görülür.
4.Protein Bakımından Zengin Besinler
Hayvansal kaynaklı proteinler: süt ve süt ürünleri, her çeşit et, balık, sakatat, yumurta gibi besinlerde bulunur.
Bitkisel kaynaklı proteinler:kuru baklagiller, tahıllar, kuruyemişler gibi besinlerde bulunurlar.


D.ENZİMLER
Canlı hücrelerde gerçekleşen yapım ve yıkım tepkimelerinin tümüne metabolizm denir. Kimyasal tepkimenin başlayabilmesi ver devam edebilmesi tepkimeye girecek moleküllerin aktivasyon enerjisi denen enerji engelini aşması gerekir.
Canlı sistemindeki katalizöre enzim denir.


1.Enzimlerin Yapı ve Görevleri
Enzimler, canlı hücrelerde üretilen özel proteinlerdir. Proteinler hücrede, DNA daki kalıtsal bilgiye göre sentezlenir. Enzimlerin proteinden oluşan kısmına apoenzim denir. Pepsin, üreaz gibi bazı enzimler yalnızca proteinden oluşur. Enzimlerin çoğunda ise vitamin ya da mineralden oluşan, aktifleştirici kısım vardır. Bu kısım vitaminden oluşmuş ise koenzim, mineralden oluşmuş ise kofaktör adını alır.
Apoenzim ve koenzimin birlikte oluşturduğu gruba tam enzim anlamına gelen holoenzim denir.


Aktif enzim(holoenzim) Apoenzim +koenzim ya da kofaktör

Enzimlerin Özellikleri:
1. Enzimlerin etki ettiği maddelere substrat denir. Enzimler substratın dış yüzeyinden etki eder. Substrat bir ya da iki ürüne dönüşür.
2. Enzimler genelde çift yönlü çalışır.
3. Her hücrede tepkime çeşidi kadar enzim çeşidi vardır.
4. Belirli bir apoenzim çeşidi belirli bir koenzim ya da kofaktör ile birlikte çalışır.
5. Enzimler çok hızlı çalışır.
6. Enzimler kimyasal tepkimeden değişmeden çıkar;tekrar tekrar kullanılır.
7. Enzimler hücrede takım halinde çalışır.
8. Enzim aktif ya da inaktif olmalarına göre adlandırılır.

2. Enzimlerin Biyolojik Önemi
Diğer canlılarda olduğu gibi insan da organik ve inorganik maddelerden oluşur. Hücrede organik ve inorganik maddeler biyokimyasal tepkimelerle sürekli değişir. Bu yüzden enzimler canlı yaşamında çok önemlidir.
Eğer enzimler olmasaydı biyokimyasal tepkimelerin çoğu ya hiç olmazdı ya da çok yavaş olurdu.

Enzimler hücrede üretilmesine rağmen hücre dışında da kullanılabilir.


3.Enzimlerin Çalışmasına Etki Eden Faktörler

Sıcaklık:Enzimler protein yapısında oldukları için ortamdaki sıcaklık değişimlerinden etkilenir. Enzimler belirli sıcaklıklarda çalışır. Enzimlerin en iyi çalışacakları sıcaklığa optimum sıcaklık denir(30-35oC). Daha yüksek ya da daha düşük sıcaklıklar enzimlerin çalışma hızını yavaşlatır. Enzimlerin yapısı yüksek sıcaklıkta tamamen bozulurken düşük sıcaklıkta bozulmaz.

pH derecesi: Her enzimin optimum çalıştığı bir pH aralığı vardır. Genellikle enzimler pH ın 7 olduğu ortamlarda en iyi çalışırken bazıları farklılık gösterir.

Enzim yoğunluğu: Ortamda yeterli substrat varsa enzim yoğunluğu artıkça enzimin hızı da artar.

Substrat Yoğunluğu: enzim miktarının sabit tutulduğu bir ortamda substrat yoğunluğu arttıkça tepkimenin hızı da artar. Tepkime hızı en yüksek noktaya eriştikten sonra sabit kalır.

Substrat yüzeyi: Enzim etkinliği substratın dış yüzeyinden başladığı için, substrat yüzeyi arttıkça tepkimenin hızı da artar.

Su: Enzimler etkilerini su içinde gösterdiklerinden su yoğunluğu enzimlerin etkinliğini değiştirir. Su yoğunluğu %15’in altında olan ortamlarda enzimler çalışmaz.

E.VİTAMİNLER

Vitaminler suda eriyen ve yağda eriyen olmak üzere ikiye ayrılır.
A:Yağda Eriyen Vitaminler
A, D, E ve K vitaminleri yağda eriyen vitaminlerdir. Fazla alındığında karaciğerde depo edilir. Bu vitaminler depo edildiklerinden eksiklik belirtileri geç görülür.
A vitamini: Yiyeceklerimizde A vitamini iki şekilde bulunur.
A vitamini halinde; karaciğer, balık yağı , tere yağı ve yumurta sarısında bulunur.
Provitamin A(Karoten) şeklinde; Vücuda alındıktan sonra ince bağırsak ve karaciğerde A vitamini haline gelir.
A vitamini E vitamini ile birlikte vücudun büyümesi için gereklidir. A vitamini eksikliğinde gözde önemli bozukluklar ortaya çıkar.

D Vitamini: D vitamininin ön maddesi , bitkisel ve hayvansal besinlerle vücuda alınır. Bu ön maddeler, güneşin ultraviole ışınları ile D vitaminini oluştururlar. Ayrıca D vitamini balık yağı gibi besinlerden alınabilir. D vitamini eksikliğinde kemiklerde ve dişlerde bozukluklar çocuklarda raşitizm, büyüklerde osteomalazi hastalığı ortaya çıkar.

E Vitamini: Günlük yiyeceklerde bulunduğundan eksikliği fazla hissedilmez. Bitkisel yağlarda, tahıl tanelerinde ve yeşil yapraklı sebzelerde bolca bulunur. E vitamini eksikliğinde karaciğer, kalp, damar hastalıkları ve kısırlık görülür.

K vitamini: k vitamini bakımından en zengin yiyecekler yeşil yapraklı sebzelerdir. Balık, et ve sütte de yeterli miktarda bulunur. K vitamini eksikliğinde kan pıhtılaşması

b. SUDA ERİYEN VİTAMİNLER


B grubu vitaminler: B grubu vitaminler karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında düzenleyici görev yaparlar. Çoğunlukla birbirine benzer yiyecekler içinde bulunurlar ve suda erirler. Depo edilemezler fazlası idrarla atılır.
Thiamin vitamini: Thiamin ısıya karşı duyarlıdır. Uzun süre bol su içinde pişirilirse vitaminin bir kısmı suya geçer. Yeterince vücuda alınmazsa karbonhidrat metabolizması yavaşlar. Sinir sistemi işlevlerinde düzensizlik görülür.

Riboflavin vitamini: Riboflavin karbonhidrat, yağ ve proteinlerden enerji elde edilmesinde kullanılır. Görmede etkilidir. Demir emilmesini kolaylaştırır. Eksikliğinde ciltte beyazlıklar, yaralar, sinir sistemi bozuklukları ve kansızlık görülür.

Niasin(PP): Niasin diğer B vitamini gibi yiyeceklerden enerji elde edilmesinde görevlidir. Yetersizliğinde pellegra hastalığı görülür.

Pantotenik asit: Pantotenik asit, protein, yağ metabolizması ve protein metabolizması için gereklidir. Bu vitamin yiyeceklerde yeteri kadar bulunduğu için eksikliği görülmez.

Pridoksin: Pridoksin karbonhidrat, protein, yağ metabolizması ve hemoglobin sentezi için gereklidir. Eksikliğinde anemi, havaleler, merkezi sinir sisteminde düzensizlikler ve ciltte yaralar görülür.

Biotin: Ürenin oluşumunda yağ asitleri ve aminoasitlerin metabolizması için gereklidir.

Folik asit: Aminoasit metabolizması ve kan hücrelerinin yapımı için gereklidir. Nükleik asitlerin yapısına katılır.

Kobalamin vitamini: Aminoasit ve protein metabolizması için gereklidir. Kemik iliğinde bulunan kan hücrelerinin yapımında rol oynar. Ayrıca böbrek ve karaciğer hastalıklarını önler. Eksikliğinde kansızlık, sinir sistemi bozuklukları, baş ağrıları görülür.

C vitamini: C vitamini bağ doku liflerinin yapısında bulunan kollegen adı verilen proteinin sentezi için gereklidir. Bazı aminoasit metabolizması ve folik asitin etkin duruma geçmesinde rol oynar. Eksikliğinde dişetlerinde kanama, eklemlerde şişlik ve ağrılar, yaraların geç iyileşmesi görülür.



2. VİTAMİNLERİN İNSAN VÜCUDU İÇİN ÖNEMİ


a. Vücudu hastalıklardan korur.
b. Vücudu kanamalardan ve kansızlıktan korur.
c. Büyüme, gelişme ve üremede etkilidir.
d. Kemik dokunun oluşmasında ve sertleşmesinde rol oynar.

3. VİTAMİN BAKIMINDAN ZENGİN BESİNLER

A vitamini: Balık yağı, tere yağı, yumurta, havuç, yeşil sebzeler
B vitamini: Tahılların kabuklarında, et, süt, karaciğer, yumurta, fındık, ceviz, sebze ve meyveler
C vitamini: Kuşburnu, kırmızı biber, koyu yeşil yapraklı sebzeler, portakal, limon gibi turunçgiller, domates, çilek, kızılcık ve patates gibi yiyecekler.
D vitamini: Balık yağı, tereyağı, karaciğer
E vitamini: Yeşil sebzeler, bitkisel yağlar, et, süt, karaciğer,tahıllar
K vitamini: Süt, yumurta, karaciğer, lahana, ıspanak, domates, bitkisel yağlar.

F. NÜKLEİK ASİTLER


Nükleik asitler tüm canlılarda bulunan bir moleküldür. Nükleik asitler hücrenin kalıtım maddesidir. Canlılardaki enerji üretimi, protein sentezi, büyüme, üreme gibi tüm yaşamsal olaylar nükleik asitlerdeki bilgilerle kontrol edilir. Nükleik asitlere bu nedenle yönetici moleküller denir.

1. Nükleik Asitlerin Yapısı

Organik moleküllerin oldukça kompleks yapıda olanıdır. Karbon, hidrojen, oksijen, azot ve fosfor elementlerinden yapılmıştır. Bu elementlerin birbirine düzenli şekilde bağlanmasıyla nükleotid denilen yapı birimleri oluşur.

Nükleik asitlerin yapı birimleri nükleotitlerdir.

Nükleotitlerin yapısında riboz ve deoksiriboz olmak üzere iki çeşit şeker katılır. DNA’ nın yapısında deoksiriboz şeker, RNA’nın yapısında riboz şeker vardır. Her ikisi de beş karbonlu şekerlerdir. Riboz şekerde karbon atomuna (-OH) grubu bağlanmıştır. Deoksiriboz şekerde ise aynı karbon atomuna (-H) atomu bağlanmıştır.
Nükleik asitlerin yapısına katılan organik bazlar pürin ve primidin olmak üzere ikiye ayrılır. Adenin ve guanin pürin grubu, sitozin, timin ve urasil primidin grubu bazlardır.

DNA molekülünün yapısı: DNA molekülü sarmal şekilde kıvrılmış merdivene benzer bir yapıdadır. Merdivenin kenarlarını şeker ve fosfat molekülleri, basamaklarını da organik bazlar oluşturur. Karşılıklı yer alan nükleotid zincirinde guanin sitozinin, adenin de timinin karşısına gelir.


Karşılıklı gelen bazlar birbirlerine hidrojen bağları ile bağlanır. Adenin ve timin arasında iki, guanin ve sitozin arasında ise üç zayıf hidrojen bağı kurulur.

Bu nedenle DNA zincirlerinden birinin dizilişi biliniyorsa,diğerinin baz dizilişi bulunabilir.
DNA molekülleri gerektiği zaman kendini eşler.Böylece kalıtsal bilgilerin hücreden hücreye aktarılmasını sağlar.

RNA molekülünün yapısı: RNA, DNA gibi çok sayıda nükleotitin fosfodiester bağlarıyla birleşmesiyle oluşur. Bir RNA nükleotiti riboz, fosfat grubu ve organik bazlardan oluşur. Organik bazlar adenin, guanin, sitozin ve ursildir. RNAtek ipliklli yapıdır ve hücrenin protein sentezinde görevlidir. Hücrede yapı ve görevlerine göre üç çeşit RNA bulunur:
1. Mesajcı RNA : DNA’da bulunan kalıtsal bilgiyi sitoplazmadaki ribozomlara taşır.
2. Ribozomal RNA: Proteinlerle birlikte ribozomların yapısını oluşturur.
3. Taşıyıcı RNA : Hücre içindeki aminoasitleri tanır ve bunları ribozomlara taşır.



DNA
RNA
Bulunduğu yer
Çekirdek, mitokondri, kloroplast
Sitoplazma, çekirdek
Primidin bazları
Sitozin, timin
Sitozin, urasil
Pürin bazları
Adenin, guanin
Adenin, guanin
Şekerleri
Deoksiriboz
Riboz
Hücredeki görevi
Yöneticidir
Protein sentezinde görevlidir
İplik şekli
Çift iplikli
Tek iplikli
Yapılışı
Kendini eşleyerek
DNA tarafından
Sentezlenmesini sağlayan enzim
DNA polimeraz
RNA polimeraz
Hücredeki sentez yeri
Prokaryot hücrede sitoplazmada, ökaryot hücrede çekirdekte ve bazı organellerde
Prokaryot hücrede sitoplazmada, ökaryot hücrede çekirdekte
Çeşidi
Bir çeşit
Üç çeşittir: mRNA, tRNA, rRNA




lll. ENERJİNİN TEMEL MOLEKÜLÜ ADENOZİN TRİFOSFAT

A. ATP’NİN YAPISI

Hücrede meydana gelen yaşamsal olaylar için gerekli olan enerji ATP’den sağlanır.





p

Riboz

Adenin

p

p







Yüksek Enerji Bağları




ATP, hücrenin kolaylıkla kullanabileceği yüksek enerjili bağlara sahiptir. Solunumla elde edilen enerji, hücrede ATP şeklinde, kimyasal bağ enerjisine dönüştürülür. Bir molekülü oluşturan atomlar arasındaki bağlarda bulunan enerjiye kimyasal bağ enerjisi enerjisi denir. ATP molekülü, riboz denilen beş karbonlu bir şeker, adenin adı verilen organik bir baz ve üç fosfat grubundan meydana gelir. Adenin ile ribozun birleşmesi nükleoziti yapar. Buna adenozin denir. Nükleozitin ilk fosfatla birlikte meydana getirdiği bileşik adenozin mono fosfat ( AMP ) adını alır.

Fosfat grupları arasındaki bağlar, yüksek enerji bağları diye adlandırılır .









Yüksek enerjili fosfat bağlarının hidrolize olmasıyla 7300 kalorilik bir enerji açığa çıkar.
Pi

Enerji(7300cal.)

ADP

H2O

ATP

Tersinir
+ + +




ADP’ye yüksek enerjili fosfat grubunun bağlanmasıyla ATP elde edilir.


B. ATP’NİN CANLI İÇİN ÖNEMİ

Hücre tüm yaşam olaylarının yapıldığı biyolojik bir sistemdir. İçinde sürekli kimyasal bağ kurma ve çözme olayları gerçekleşmektedir. Bu sırada büyük enerji dönüşümleri olmakta ve fazla enerji açığa çıkmaktadır. Çünkü hücre, enerji dönüşümlerini denetim altında kademeli olarak gerçekleştirir. Bu enerji ATP’de depolanır. ATP’nin asıl enerji kaynağı güneştir. ATP fotosentez sırasında besin moleküllerinin yapılmasında da enerji kaynağı olarak kullanılır. ATP’nin ne kadar önemli olduğu şöyle gösterilebilir:


Besin molekülleri

Güneş enerjisi

ATP



Biyolojinin Konusu ve Tarihi Gelişimi hakkında konu anlatımı

Biyolojinin Konusu

" Biyo " canlı veya yaşam " loji " bilim anlamına geldiğinden, biyolojinin kelime anlamı, canlı bilimi yada yaşam bilimi olarak verilebilir.
Biyoloji: Canlıların yapıları, yaşayışları ve çevre ile ilişkilerini, canlılık özelliklerini araştıran fizik ve kimyanın ilkelerini de kullanarak yaşamı açıklamaya çalışan pozitif bir bilimdir. Kısaca canlı doğayı inceler.
* Biyoloji biliminin gerçek amacı; canlılar dünyasından insanlığa faydalı sonuçlar çıkarmaktır.
Biyoloji 2 büyük alana ayrılır:
1- BOTANİK (Bitki Bilimi)
2- ZOOLOJİ (Hayvan Bilimi)


Tarihi Gelişimi

* İlk insanın çevresindeki bitki ve hayvanlardan yararlanmasıyla başlar.

* Eski Mısır'da mumyalama.

* Çinlilerin zararlı böcekleri yiyen karıncaları kullanması.

M.Ö.7.yy'da TALES > Yaşamın çamur içinde başlağını.

M.Ö.6. yy'da İtalya'da ALKMAİON (ALKMEYN) > Atar, toplar damarı incelemesi.

M.Ö.4.yy'da ARİSTO > Sınıflandırmada.

M.S.3.yy'da ARİSTO, GALENOS, İBNİ SİNA > Şifalı otlar.

M.S.17. yy'da Mikroskobun keşfi

R. Hooke > Hücre keşfi

J. Rey, C. Linneus > Sınıflandırma, İkili adlandırma

M.S.19.yy'da A. Vaysman, E. Benidin > Hücre bölünmesi ve kromozomların varlığı

M.S.20.yy'da C. Mendelin çalışmalarını ileri götüren Boveri, Morgan, Betis > Kalıtım

1997'de İskoçyalı bilim adamı Dr. Wilmut > Kopyalama

kimya madde ve özellikleri konu anlatımı,ygs lgs hazırlık madde ve özellikleri konu anlatımı

• MADDE
Kütlesi, hacmi ve eylemsizliği olan herşey maddedir. Buna göre kütle hacim ve eylemsizlik maddenin ortak özelliklerindendir.
Çevremizde gördüğümüz, hava, su, toprak v.s gibi herşey maddedir.
Maddeler tabiatta katı, sıvı, gaz olmak üzere üç halde bulunurlar.



Element
Tek cins dan oluşmuş saf maddeye element denir.
Mağnezyum (Mg), Hidrojen (H2) gibi.

Elementler

* Homojendirler (Özellikleri heryerde aynıdır.)
* Belirli erime ve kaynama noktaları vardır.
* Yapı taşı dur.
* Kimyasal ve fiziksel yollarla daha basit parçaya ayrılamazlar.

Bileşik
Birden fazla elementin belirli oranlarda kimyasal yollarla bir araya gelerek, kendi özelliklerini kaybedip oluşturdukları yeni özellikteki saf maddeye bileşik denir.
Örneğin; İki hidrojen (H) uyla, bir oksijen (O) u birleşerek hidrojen ve oksijenden tamamen farklı olan su (H2O) bileşiğini oluşturur.

Bileşikler

* Homojendirler.
* Belirli erime ve kaynama noktaları vardır.
* Yalnızca kimyasal yollarla bileşenlerine ayrılabilir. Fiziksel yollarla bileşenlerine ayrılamazlar.
* Yapı taşı moleküldür.
* Bileşiği oluşturan elementler sabit kütle oranı ile birleşirler. Bu oran değişirse başka bir bileşik oluşur.
* Kimyasal özellikleri kendisini oluşturan elementlerin özelliğine benzemez.
* Formüllerle gösterilirler.
* Molekülünde en az iki cins vardır.

KARIŞIM
Birden fazla maddenin her türlü oranda (rastgele oranlarla) bir araya gelerek, kimyasal özelliklerini kaybetmeden oluşturdukları maddeye karışım denir. Karışımda maddeler fiziksel özelliklerini kaybedebilirler.

Karışımlar
a. Homojen karışım: Özellikleri her yerde aynı olan karışımlara denir. (Çözeltiler, alaşımlar, gaz karışımları v.s.)
b. Heterojen Karışım: Özellikleri her yerde aynı olmayan karışımlara denir.
Süspansiyon: Katı + Sıvı heterojen karışımlarının özel adıdır. Bir katının sıvı içinde çözünmeden asılı kalmasına denir.
Tebeşir tozu + Su karışımı gibi.
Emülsiyon: Sıvı + Sıvı heterojen karışımlarının özel adıdır.
Zeytin yağı + Su karışımı gibi.

Karışımların Özellikleri

* Karışımlarda maddeler kendi özelliklerini korurlar.
* Karışımlar fiziksel yollarla bileşenlerine ayrılabilirler.
* Erime ve kaynama noktaları sabit değildir.
* Homojen ya da heterojen olabilirler.
* Yapısında en az iki cins vardır.
* Saf değildirler.
* Formülleri yoktur.
* Maddeler belirli oranlarda birleşmezler.

Fiziksel Değişme

* Maddenin dış görünüşü ile ilgili olan özelliklere fiziksel özellikler denir. Yoğunluk, sertlik, renk, koku, tad ...... gibi.
* Maddenin dış görünüşündeki değişiklikler fiziksel olaydır. Şekerin suda çözünmesi, kağıdın yırtılması, buzun erimesi....... gibi.

Kimyasal Değişme

* Maddenin iç yapısı ile ilgili olan özelliklere kimyasal özellikler denir. Yanıcı olup olmaması, asidik ya da bazik özellik ..... gibi.
* Maddelerin ve moleküllerinde meydana gelen değişiklikler kimyasal olaydır. Kağıdın yanması, hidrojen ve oksijenin birleşerek su oluşturması, demirin paslanması ...... gibi.

Maddelerin ayırdedici özellikleri
Aynı şartlarda miktara bağlı olmayan yalnızca o maddeye ait olan özelliklere ayırt edici özellikler denir.
a. Özkütle (yoğunluk)
b. Erime noktası
c. Kaynama noktası
d. Çözünürlük
e. Esneklik
f. İletkenlik
g. Genleşme

Özkütle
Maddelerin 1 cm3 ündeki madde miktarının gram cinsinden değeridir.


Erime ve kaynama noktası
Katı fazdaki maddenin sıvı faza geçtiği sıcaklık erime noktası, sıvı fazdaki maddenin kaynamaya başladığı sıcaklık kaynama noktasıdır. Erime ve kaynama sırasında sıcaklık sabit kalır. Sıcaklığın sabit kaldığı zamanlarda potansiyel enerji artarken diğer zamanlarda kinetik enerji artar.


Çözünürlük
Belirli bir sıcaklıkta 100 gram çözücüde çözünebilen maksimum madde miktarıdır.
Çözünürlük ; çözücü ve çözünenin cinsine, sıcaklığa, basınca bağlı olarak değişir.

Esneklik
Katı maddelerin yapısı ile ilgili bir özelliktir. Madde üzerine bir kuvvet uygulandığında şeklin değiştiği kuvvet ortadan kaldırıldığında eski haline geldiği durum esnekliktir. Yalnız katılar için ayırt edici özelliktir.

Genleşme
Isıtılan cismin hacminde, yüzeyinde veya boyundaki değişmedir. Genleşme katı ve sıvılar için ayırt edici özelliktir. Her katı ve sıvı maddenin ayrı bir genleşme katsayısı vardır. Ancak bütün gazların genleşme katsayısı aynıdır.

Elektrik İletkenliği
¤¤¤¤ller elektrik akımını iletir, a¤¤¤¤ller iletmez. Çözelti bazındaki maddelerde ise yapısında iyon bulunduranlar elektrik akımını iletir.
Maddelerin bu ayırd edici özellikleri aynı şartlarda farklı maddelerin birbirinden ayırt edilmesinde yararlanılan özelliklerdir.


• MADDELERİN AYRILMASI
a. Elektriklenme İle Ayrılma
Cam, ebonit ve plastik çubuklar yünlü giyeceklere veya saçımıza sürtüldüklerinde elektrik yükü kazanırlar.
Kağıt parçacığı, karabiber gibi hafif bazı tanecikler de yüklü bu çubuklar tarafından çekilirler.
Yüklü cisimden etkilenen madde ile etkilenmeyen madde bir arada bulunursa bu özelliklerinin farklılığından yararlanılarak karışım bileşenlerine ayrıştırılır.

b. Mıknatıs İle Ayırma
Mıknatıs demir, kobalt ve nikel ¤¤¤¤llerini ve bu ¤¤¤¤llerden yapılmış olan teneke, toplu iğne gibi cisimleri çeker. Mıknatıs tarafından çekilen maddelere ferromanyetik maddeler denir.

c. Öz Kütle Farkı İle Ayırma
Yoğunlukları farklı olan iki maddeden oluşan karışım, öz kütle farkından yararlanılarak ayrıştırılır.
Katı - katı karışımlarını ayrıştırmak için rüzgâr ya da bir sıvıdan yararlanılır. Kullanılan sıvının yoğunluğunun katılardan birisininkinden büyük diğerininkinden küçük olması gerekir.
Dikkat edilecek başka bir nokta ise iki katının da bu sıvıda çözünmemesi ve kimyasal değişikliğe uğramaması gerekir.
Su ve zeytinyağı birbiri içerisinde çözünmez. Bu iki madde karıştırıldığında öz kütlesi küçük olan sıvı diğer sıvının üzerinde toplanır. Oluşan karışım bir huni yardımıyla ayrıştırılır. Ayrıştırma işleminde öz kütle farkından yararlanılmış olur.
Su ile zeytinyağı karıştırıldığında öz kütlesi büyük olan sıvı altta toplanır. Musluk açıldığında su başka bir kaba alınır.

d. Eleme Yöntemi İle Ayırma
Tanecik büyüklükleri farklı olan katı katı karışımları elenerek birbirinden ayrıştırılabilir.

e. Süzme İle Ayırma
Kumlu su süzgeç kağıdından geçirilirse su süzülürken, kum süzekte kalır. İşte böyle heterojen katı - sıvı karışımları süzülerek birbirinden ayrıştırılabilir.
Haşlanmış olan makarna kevgir ile süzülerek suyundan ayrıştırılır.
Çamurlu su, bulanık baraj suları bu medod ile ayrıştırılır.

f. Çözünürlük Farkı İle Ayırma
Katı içeren sıvı karışım süzülür. Sıvı alta geçerken katı kısım süzekte kalır ve karışım ayrıştırılmış olur.
Tuz ile kumun karışmış olduğunu düşünelim. Karışım su içerisine atılırsa tuz çözünürken kum çözünmez. Oluşan yeni karışım süzelerek kum ile tuzlu su ayrıştırılır. Suda çözünmüş olan tuz ise buharlaştırma ile yeniden elde edilir.
Yemek tuzu ve talaş, yemek tuzu - kum karışımları çözünürlük farkından yararlanılarak su yardımı ile birbirinden ayrıştırılmış olur.

g. Hâl Değiştirme Sıcaklıkları Farkı İle Ayırma
Katı - katı karışımları erime noktası farkından yararlanılarak ayrıştırılır.
Karıştırılan maddeler sıvı olabilir. Karışımdaki bir sıvı buharlaştırılıp tekrar yoğunlaştırma ile diğerlerinden ayrıştırılabilir. Bu yönteme ayrımsal damıtma denir.
Gazların ve ham petrolün ayrıştırılması da ayrımsal damıtma ile yapılmaktadır.
Gaz karışımı soğutulur. Kaynama noktası en yüksek olan gaz yoğunlaşmaya başlar ve gaz kısmından ayrılmış olur.

h. Gaz Karışımlarını Çözünürlük Farkı İle Ayırma
Gazlar kimyasal özelik olarak değişik değişiktir. Bu özellikten yararlanılırak gaz karışımları ayrıştırılabilir. Belli bir çözücüde çözünürlükleri farklı olan gaz karışımı bu çözücü içerisine gönderilirse gazlardan biri çözünür diğeri çözünmez. Karışım da böylece ayrıştırılmış olur.

• BİLEŞİKLERİN AYRIŞMASI
Karışımların ayrıştırılmasında ayırt edici özelliklerden yararlanılır. Fiziksel yöntemlerle elementler ve bileşikler ayrıştırılamaz.

a. Isı Enerjisi İle Ayrışma
Bazı bileşikler ısıtıldıklarında kendisini oluşturan element ya da bileşiklere parçalanır.
KClO3(katı) ® KCl(katı) + O2(gaz)
CaCO3(katı) ® CaO(katı) + CO2(gaz)
b. Elektrik Enerjisi İle Ayrışma (Elektroliz)
Bazı bileşikler elektrik enerjisi ile kendisini oluşturan elementlere ayrıştırılabilir. Bu olaya elektroliz denir. Su (H2O) elektroliz edildiğinde H2 ve O2 gazlarını dönüşür.
2H2O(s) ® 2H2(g) + O2(g)
c. Başka Ayrıştırma Teknikleri
Bazı bileşikleri elementel hale getirmek için elektroliz yapmaya gerek yoktur. Bileşikte bulunan element ile reaksiyon verebilecek madde, bileşik ile reaksiyona sokulur.
FeO + C ® Fe + CO

fizik videolu vektör ve kuvvet konu anlatımı

Lise 3. sınıf Felsefe Dersi Konu Anlatımı ve Ders Notları Ünite Dağılımlı Ünite 1-FELSEFEYE GİRİŞ, Ünite 3-BİLİM FELSEFESİ, Bilimsel Yöntemin Özelli

Lise 3. Sınıf Felsefe Ders Notları
( Ünitelere Göre)

Ünite 1-FELSEFEYE GİRİŞ:

-Felsefenin Gereği
Felsefe öğrenmenin bilimler gibi insan yaşamına doğrudan katkısı olmayabilir ancak dolaylı olarak insan yaşamını etkiler.
Bilgi pratik yaşamda kullanıldığı oranda önem kazanır….
Felsefi bilgi:
1-insanın dünyaya bakış açısını değiştirir olaylara eleştirici ve sorgulayıcı yaklaşmamızı sağlar.
2-Hoşgörü kazandırır ve insanı olgunlaştırır.
3-İnsanın anlama ve gerçeği görme ihtiyacını karşılar.İnsanın çevresinde olup bitenleri körü körüne kabullenmeyip her şeye eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşmasını ve böylece kendi akıl ve düşünce gücüyle olayları anlamasını sağlar.
4-Kişiye kendi görüşlerinden başka görüşlerin de olabileceğini, başkalarının da doğru düşünebileceğini gösterir başkalarının görüşlerine saygı duymayı onlara karşı hoşgörülü olmayı kazandırır.Düşünceyi ifade etme özgürlüğünün önemini kavratır.
5-Evreni ve insanı düşünce temelinde sorgularken,bilimlere ışık tutar bilimlerin gelişmesine yol gösterir.Bilimlerin gelişmesinin dinamiğini oluşturur.
6-Bilgi toplumu haline gelmemizde, bilginin üretilmesinde katkıda bulunur.
7-Toplumsal yaşam içerisinde başka insanlarla iletişim kurma, onları anlama ve sorunlarını paylaşmada yardımcı olur
Kısaca Felsefe; evrende düşünen, anlamaya çalışan, sorgulayan, eleştiren, yorumlayan bir varlık olmamızın ayrıcalıklı onurunu hissettirir.

-Geçmişten Geleceğe Felsefenin Fonksiyonu
Felsefe eski yunanda doğa filozoflarıyla başlamıştır.
Thales,Anaximandros,Anaximenes,Herakleitos,Parmeni des Pisagor Demokritos gibi ilk filozoflar varlığı merak etmişler evrenin nasıl ve nerden oluştuğu sorularına cevap aramışlardır.Hepsinin evrenin ilk öğesi (arkhesi)nedir diye sorduklarını görürüz.
Evrenin ilk maddesi;
Thales’e göre; su
Anaximenese göre Hava
Herakleitosa göre Ateş
Demokritosa göre Atomdur.
Daha sonra varlık ve arkhe sorunun çözümsüzlüğünü gören ilk çağ filozofları sofistlerle birlikte insana yönelmişler,insan ve sorunları üzerine tartışmışlar açıklamalar getirmişlerdir.Sokrates,Platon ve Aristoteles kendilerinden önceki görüşleri toparlayarak daha bütüncül felsefi sistemler kurmuşlardır.
Antik yunanın hemen ardından Hellenistik felsefe dönemi başlamıştır İskender’in doğu seferinde doğu ve batı felsefesinin tanışması sağlanmıştır. Bu nedenle Hellenistik felsefe doğu felsefesinin kısmi etkilerini taşır.Hellenistik Felsefe döneminde yaşamın amacını, insanın mutlu olmasının yollarını araştıran Epikürosçuluk ,Stoacılık, Septisizm gibi akımlar doğmuştur.
Roma İmparatorluğunun kurulmasıyla doğu ve batı felsefelerinin senteze doğru gittiğini görürüz.Roma felsefesinde; doğu mistisizmiyle platon idealizmini uzlaştıran Plotinos yeni platonculuk akımını kurmuştur.
Ortaçağa gelindiğinde batıda Hristiyanlığın yaygınlaşmasıyla felsefe ve akıl,dinin hizmetine girmiş Platonla hristiyanlığın uzlaştırıldığı skolastik felsefe, döneme damgasını vurmuş;din merkezli teokratik ve dogmatik nitelikli skolastik felsefe, batıda bilimde felsefede duraklamaya hatta gerilemeye yol açmıştır.
Ortaçağda;Ticaret amacıyla batıya seferler yapan müslümanların, İlkçağ Yunan dönemine ait eserlerle tanışmaları, İslamiyetin ilime,akla ve öğrenmeye verdiği önem neticesinde onları alıp getirmeleri; Ayrıca orada kilisenin baskısından kaçanların ticaret kervanlarıyla doğuya gelmeleri sonucu oluşan kültürel alışveriş neticesinde, İslam dünyası bilim ve felsefede altın dönemini yaşamıştır.İslam dünyası Felsefede, Farabi ve ibn-i Rüşd;Bilimde, İbn-i Sina, Harezmi, Biruni gibi ünlü düşünürlerini yetiştirmiştir. Batı; islam dünyasındaki felsefi ve bilimsel gelişmelerin etkisiyle kendi geçmişini hatırlayınca Rönesans ve Reform hareketlerini yaşamış ve uzun mücadeleler sonucu yeniden felsefe ve bilime yönelmiştir. Bu dönemde Kopernik, Kepler, Galilei, Newton’un buluşları kilisenin otoritesini sarsmış, bilim yeniden güncelleşmiştir.
20 Y.Y. a gelindiğinde felsefenin salt soyut bir uğraş olmaktan çıkması gerektiği görüşü önem kazanmış ve insanı toplum ve çevresi ile bağlantılı bir varlık olarak ele alan diyalektik materyalizm,pozitivizm,pragmatizm,fenomenoloji ve egzistansiyalizm gibi akımlar doğmuştur.Özellikle pozitivizmin bilimi felsefenin temeline koyan yaklaşımının etkisiyle bilim felsefesi güncelleşmiş modern mantık çalışmaları dil çözümlemeleri yeni pozitivizmle birlikte felsefede yeni bir uğraşı alanı olmuştur.

METAFİZİK NEDİR
Doğa üstü konuları ele alan bunları akıl yoluyla açıklamaya çalışan evren ve insanla ilgili çürütülmesi ve ispatlanması mümkün olmayan yorumlar getiren felsefe alanı metafiziktir.
Metafizik kavramı Aristo’nun yazılarını düzenleyen öğrencilerince kullanılmış, Aristo’nun fizikle ilgili yazılarından sonra yazılanların Metetafizika (fizikten sonra gelen) olarak adlandırılmasıyla doğmuştur.
Metafiziğin konusu Aristo tarafından varlığın ilk nedenlerinin araştırılması olarak belirlenmiştir.Metafizik tarihsel gelişim sürecinde varlığa, bilgiye, insana;tanrı ve ruh gibi doğa üstü kavramlarla yaklaşmış duyu organlarının kavradığı nesnel gerçekliği dışlamıştır.
Metafiziğin Tartıştığı Başlıca Sorunlar:
1-Varlıkla ilgili (ontolojik) sorunlar;
“Gerçekte var olan nedir?”sorusu metafiziğin yüzyıllardır tartıştığı temel sorunlardan biridir.Bu soruya verilen cevaplar iki akımın doğmasına sebep olmuştur.
a-Materyalizm:Gerçekte var olan maddedir.Düşünce ve ruh maddenin ürünüdür.
b-İdealizm:Gerçekte var olan düşünce ve ruhtur.Madde düşünce ve ruhun ürünüdür.
2-Evrenle ilgili (kozmolojik)sorunlar:Metafizik evrenin nasıl oluştuğunu tartışır.Evrenin oluşumu ile ilgili sorunların tartışılmasından üç ana akım doğmuştur.
a-Teleoloji(Erekbilim):Evren bir ereğe (amaca)göre oluşmuştur.Genelde Tanrının evreni bilinçli ve planlı bir biçimde yarattığını savunan görüştür.
b-Mekanizm:Evrende her şey nedensellik ilkesine göre oluşmuştur.
c-Teoloji:evrende olup biten her şeyi tanrıya bağlayan görüştür.
3-Ruhun varlığı ile ilgili sorunlar: Metafizik “Ruh var mıdır?” ,”Varsa Niteliği nedir?,Ruh bedenle nasıl ilişkiye geçer?”,”Ruhun ölümsüzlüğü nasıl açıklanır?”gibi sorulara cevap arar.
Ünite 3-BİLİM FELSEFESİ

Bilimlerde görülen büyük gelişmeler, dikkatleri bilime yöneltmiştir.Bilim felsefesi bilimsel kesinlik ve bilimsel sistem düzeyine erişen bir bilgiyi inceler. Bilim felsefesinin inceleme alanına,bilimin yanında bilimin özel yöntemleri,düşünce biçimleri bilimlerin hangi ana gruplara girebileceği gibi problemler girer.

Bilimin Tarih içindeki gelişimi
İlk çağda bilim felsefe ile iç içe iken, matematiğin felsefeden ayrılmasıyla bilimlerin felsefeden ayrılışı başlamıştır. Avrupa ortaçağda bir durgunluk dönemi geçirdiğinden 5. ve10. Y:Y arasında felsefe ve bilim alanında önemli bir gelişme olmamıştır.Bu dönemde islam ülkelerinde felsefe yanında bilim ve teknikte gelişmiştir. Ortaçağda duraklayan, bilimlerin felsefeden ayrılma hareketi Rönesans ve sonrasında hızlanmıştır. Bilim adamları ve filozoflar yeni görüşler geliştirerek;bilim felsefesinin ortaya çıkmasını hızlandırdı.

Bilimin Felsefenin Konusu Oluşu
19. ve 20. Y:Y.da bilimin olağanüstü başarı sağlaması, ona olan ilgiyi büyük ölçüde arttırmıştır.Bu ilgi düşünen kişileri;neyin bilim olduğu neyin olmadığını; ayırmaya , birtakım ölçütler aramaya ve bilimi sorgulamaya yöneltmiştir. Bu da bilimin felsefenin konusu içine alınmasına yol açmıştır. Sorun, felsefeyi bilimleştirmekten çok bilime aykırı düşmeyen ve bilimlerle verimli etkileşim içinde bulunan bir felsefe türünü oluşturmaktır.

BİLİME FARKLI YAKLAŞIMLAR
1-Ürün Olarak Bilim:
Temsilcileri Reichenbach ve Carnap’tır..
Bu yaklaşım; bilimi anlamak için,bilim diye ortaya konmuş eserleri(ürünleri) ele alır ve onları tarihsel gelişmeleri içinde anlamaya çalışır.Bunun yolunu da bilim eserlerini mantık açısından çözümlemekte görür.Böyle bir çözümleme bilimlerin dillerini incelemek ve yöntemlerini belirtmektir..
Bilimle ilgili eserler,günlük dille yazılmış metinlerle oluştuklarından,çözümleme işlemini kolaylaştıracak bir tekniğe ihtiyaç vardır.Bu da söz konusu metinleri sembolik mantık diline çevirmekle sağlanır. Yani “Doğru” ve “Yanlış” değerleri ile çözümlenir. Böylece incelenen metnin genel-geçerli olup olmadığı ortaya çıkarılabilir..
Bu yapılırken metindeki önermelerin doğrulanabilirliği veya yanlışlanabilir olmasına bakmak yeterlidir. Çünkü doğrulanabilir önerme,”anlamlı” önermedir. Anlamlı önermeler ise bilgi veren,bilimsel önermelerdir. Carnap’a göre doğrulanamayan önermeler metafizik önermelerdir..
Carnap’a göre;iki türlü doğrulama yapılabilir;.

1-Doğrudan doğrulama:
Herhangi bir nesnenin belirtilen yerde bulunuşunun gözlenmesi söz konusudur. Örn:”Şu anda bu yazıyı okuyorum” önermesi doğrudan doğrulanabilen bir önermedir..
2-Dolaylı Doğrulama:
Doğrulanabilir önermeler, doğrulanmış başka bazı önermelerle birleştirilerek doğrulanmaları sağlanır.Örn:”Anahtar demirden yapılmıştır” önermesini doğrulayalım; Fizik kanununa göre “demirden yapılmış; nesne mıknatısla çekilir”. “mıknatıs çubuk şeklindedir”(doğrulanmış bir önermedir) Anahtar çubuk nesneye yakın konmuş (doğrudan doğrulanmıştır) Sonuç olarak anahtar şimdi çubuk nesne tarafından çekilecektir. Bu durumda anahtarın demirden yapıldığı dolaylı olarak doğrulanmıştır.

2-Etkinlik Olarak Bilim:
Temsilcileri Kuhn ve Toulmin’dir Bu yaklaşıma göre bir kültür ortamında oluştuğundan bilimi, anlamak için bilim adamları topluluğunun yaşayış biçimlerine,inançlarına,kültürlerine bakmak gerekir. T.Kuhn bilimi anlamaya yönelik çalışmasında çıkış noktası olarak “Paradigma” kavramını kullanır.
Paradigma: Belli bir bilimsel yaklaşımın,doğayı ya da toplumu sorgulamak ve onlarda bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da üstü kapalı tüm inançlar, kurallar,değerler,kavramsal ve deneysel araçlardır. Bilim adamları topluluğunca paylaşılan ortak paradigmada bilime ait temel sorular ve onlara verilebilecek cevapların genel çerçevesi çizilmiştir.Paradigma aynı zamanda bilim adamları için dünyaya bakılan bir standartlar ve ölçüler yumağı olduğu gibi,gerçekliğin belirli kurallara göre algılanmasını kavranmasını ve genelleştirilmesini sağlayan bir şablondur.
Paradigmalar arası tartışmalar sonucunda iki paradigmadan birinin galip çıkması,paradigmanın değiştirilmesini ve algı dönüşümünün gerçekleşmesini sağlar.

Klasik Görüş Açısından Bilim
Klasik görüşe göre;
1-Bilim yeryüzündeki nesneleri araştırma etkinliğidir.
2-Bütün bilimler temelde birleştiklerinden birbirleriyle bağlantılıdır.
3-Bilim (yanlış bilgilerin ayıklandığı) birikimsel bir süreç izler.
4-Bilimin yardımıyla daha önce bilinenler kesinleştirilir,bilinmeyenler bilinir duruma getirilir.
Klasik görüşün en iyi temsil edildiği felsefe akımı Pozitivizm ve daha sonra Mantıkçı Pozitivizm’dir

Klasik Görüşe Göre Bilimi Niteleyen Özellikler
1-Bilim olgusaldır
2-Bilim mantıksaldır
3-Bilim genelleyicidir
4-Bilim nesnel(objektiftir)
5- Eleştiricidir.

Bilimsel Yöntemin Özellikleri
Bilimsel yöntem olguları betimleme –açıklama amacıyla izlenen sistemli bilgi edinme yoludur.
Betimleme ilk aşamayı oluşturur.Betimleme; gözlem ve deneyden oluşur.
Açıklamayla ilk aşamada betimlenmiş olan olgular ve birbirleriyle ilişkilerini yansıtan empirik genellemeler bazı teorik kavramlara başvurularak anlaşılır hale getirilir.O zaman varsayımlara başvurulur.Doğrulanmış varsayımlar teorileri oluşturur.Teorilerin genelleştirilmesiyle ortaya çıkan kesin,genel-geçer doğrular da kanunları oluşturur.

Bilimsel AÇIKLAMA-ÖNDEYİnin Özellikleri
Öndeyi olgular arası ilişkilerden ve ya bu ilişkileri ifade eden genellemelerden yararlanılarak henüz olmamış bir olguyu önceden kestirmedir.Örn:Newton fiziğindeki bazı yasalardan yararlanılarak gelecekteki ay ve güneş tutulmalarını önceden bilmek gibi.Bir teori ve ya hipotezden çıkarılan her mantıksal sonuç bir öndeyidir.Bir olguyu izah etme oluş nedenini ortaya koyma işi bir açıklamadır.Her açıklamada önceden bir öndeyinin olmasına karşılık;öndeyi niteliğindeki her çıkarımın bir açıklama sağlayacağı iddia edilemez.
Varsayım-Kuram İlişkisi:
1-Varsayımlar kuramlara dönüşebileceği gibi;gelişmiş kuramlar da genellikle varsayımsal öğeler içerir.
2-Varsayım bir tek önermeyle ifade edildiği halde ;kuram bir bütünlük içinde düzenlenmiş önermeler sistemiyle dile getirilir.
3-Varsayım belli ve sınırlı bir açıklamadır;oysa kuram kapsamlıve köklü açıklamalar getirir.
Bilgi edinme süreci aşamasında ortaya atılan geçerliliği ve güvenilirliği bilimsel yöntemlerle saptanmış olan iç tutarlılığı bulunan bilgiler ve açıklamalar bütününe BİLİMSEL KURAM denir.

Klasik Görüşe Yapılan eleştiriler
1-Bilime gereğinden çok değer verilmiştir
2-Klasik görüşün; bilinmeyen şeylerin nedenini bilimin gelişmemiş olmasına bağlamaları doğru değildir.Çünkü evren sonsuz ve sınırsızdır ve bilmeye konu olacak olanların tümünü bilim açıklayamaz.
3-Tüm bilimlerin bir tek bilime indirgenmesi mümkün değildir.
4-Klasik görüşün sandığı gibi bilim; birikimsel bir süreç izlemez.Çünkü bilim eğer birikimsel bir süreç izlemiş olsaydı bilimdeki ani değişiklikler olmaz gelişmeler birbirini tamamlardı..
5-Bilimi oluşturan bilim adamları topluluğunun varlığı görmezlikten gelinmemelidir.
BİLİMİN DEĞERİ
Tarih boyunca; bilimi bilgiye giden önemli ve tek yol olarak görenler olduğu gibi bilimden korkan ve kuşku duyanlar da olmuştur..
Oysa bilim ne en yüce varlığın en yüksek düzeydeki etkinliği ; ne de zavallı insanın zarar verici bir etkinliğidir..
Bilim insanın diğer etkinliklerinden biri olarak çok yönlü bir varlık alanına sahiptir..
İnsan ilgi ve isteği doğrultusunda bilimsel bilgiden başka gündelik bilgi,dini bilgi,sanat bilgisi, v.b ile de uğraşmaktadır..
Diğer bilgi türleriyle birlikte bilimsel bilginin ve onun ürünü olan teknolojinin insan hayatındaki yeri açıkça bilinmektedir.

HARİTA BİLGİSİ konu anlatımı , katoğrafya konu anlatımı , cografya dersi konu anlatımı

Harita

*

Kuşbakışı görünümün
*

Ölçekli
*

Düzleme aktarılmasıdır.

***Yapılan bir çizimin harita özelliğini gösterebilmesi için çizimin belirli bir ölçek dahilinde yapılması gerekir.

Kroki

*

Kuşbakışı görünümün
*

Kabataslak (ölçeksiz)
*

Düzleme aktarılmasıdır.

Not: Dünya haritalarında yer şekilleri gerçeğe tam uygun olarak gösterilemez. Alan , açı, uzunluk bozulmaları meydana gelir. Sebebi: Küre şeklindeki bir yüzeyin düzleme aktarılmış olmasıdır (dünyanın şekli). Haritalardaki bozulma Ekvator'dan Kutuplara doğru artar.

Projeksiyon Yöntemleri (haritalardaki bozulmaları azaltmak için)

*

Silindir Projeksiyonu: Ekvator çevresini göstermek için kullanılır.
*

Düzlem Projeksiyonu: Orta enlemler çevresini göstermek için kullanılır.
*

Koni Projeksiyonu: Kutuplar çevresini göstermek için kullanılır.



Harita Çiziminde Dikkat Edilecek Özellikler

*

İlk olarak kullanım amacı belirlenmeli ve amaca uygun konu başlığı konulmalı.
*

Küçültme oranı (ölçek) belirlenmeli.
*

Çizim yöntemi belirlenmeli.
*

Enlem ve boylam gösterilmeli. Eğer çok küçük alan ise yön işareti konulmalıdır.
*

Lejant belirtilmeli (Lejant: Haritalarda kullanılan işaret ve renklerin ifade edildiği tablodur.)

HARİTA ÇEŞİTLERİ

A-Konularına Göre Haritalar

* Fiziki haritalar: Yer şekillerini gösteren haritalardır.



*

Siyasi (idari) haritalar: Sınırları gösteren haritalardır.





* Beşeri ve Ekonomik haritalar: Nüfusun dağılışı, ırk, dil, dinlere göre dağılışı, tarım, hayvancılık, ormancılık, sanayi ,madencilik gibi özellikleri gösteren haritalardır.
* Özel haritalar: Konunun uzmanlarınca çizilen haritalardır. İklim (izoterm, izobar gibi) haritaları, turizm, deprem,toprak, karayolları haritaları gibi.

B- Ölçeklerine Göre Haritalar

* Büyük ölçekli haritalar:

Planlar: Ölçeği 1/20.000 ‘den daha büyük olan haritalardır. En ayrıntılı haritalardır.

Topoğrafya haritaları: Ölçeği 1/20.000-1/200.000 arasında olan haritalardır.Yer

şekillerini en ayrıntılı gösteren haritalardır.

*

Orta ölçekli haritalar: Ölçeği 1/200.000-1/500.000 arasındaki haritalardır.
* Küçük ölçekli haritalar: Ölçeği 1/500.000 ‘den daha küçük ölçekli haritalardır.

Plan –Harita

Benzer özellikleri:Kuş bakışı olarak çizilme ve ölçekli olmalarıdır.

Farkları: Ayrıntıları gösterme gücü ve kullanım alanları farklıdır.
Büyük ölçekli haritalar

Küçük ölçekli haritalar
Ölçek paydası küçük Büyük
Gösterilen alan dar Geniş
Ayrıntı fazla Az
Bozulma az Fazla
Harita alanı geniş (aynı bölge için) Dar
İzohipsler arası yükselti farkı az (10-20 m gibi) İzohipsler arası yükselti farkı fazla (100-200 m gibi)



1.KESİR ÖLÇEK

Kesirlerle ifade edilen ölçeklerdir. Kesir ölçekte birim yazılmaz. Her zaman cm cinsindendir.

Örnek: Gerçekte 90 km olan Manisa-Soma arası haritada 6cm ile gösterilmiştir. Haritanın ölçeği nedir?

Gerçek Uzunluk= Harita U. x ölçek Paydası

Örnek:1/200.000 ölçekli haritada 16cm ile ölçülen bir uzunluk gerçekte kaç km’dir?

G.U= 16x200.000=3.200.000cm=32 km

Örnek: Gerçekte 250 km olan bir yol 1/1.250.000 ölçekli haritada kaç cm ile gösterilir?

Ölçeklerle ilgili bütün sorularımızda kullanabileceğimiz formül üçgeni

***Ölçek ne kadar değişirse değişsin; gerçek alan , gerçek uzunluk, enlem- boylam ve özel konum değişmez.

2.ÇİZGİ (GRAFİK ) ÖLÇEĞİ

Çizgilerle ifade edilen ölçeklerdir. Bu ölçekte çentikler arasındaki uzaklık farkı birbirine eşittir.

***Bir yolun gerçek uzaklığı ile kuş uçuşu uzaklığı arasında fark fazla ise o yol engebeli bir yerden geçmektedir. Fark az ise yol düz bir yerden geçmektedir.

YER ŞEKİLLERİNİ GÖSTERME YÖNTEMLERİ

*

Renklendirme Yöntemi: Fiziki haritalarda kullanılır. Her renk belirli bir yüksekliği göstermek için kullanılır.

*

Tarama Yöntemi: Bu yöntemde eğimin fazla olduğu yerlerde taramalar sık, kalın ve kısa geçirilirken eğimin azaldığı yerlerde uzun, ince ve seyrek geçirilmektedir. Düz yerler ise boş bırakılmaktadır.
*

Gölgeleme Yöntemi: Haritanın bir köşesinden 45 açıyla ışık geldiği varsayılmaktadır. Buna göre ışık alan yerlerde herhangi bir işlem yapılmazken, ışık almayan yerde gölgeleme yapılmaktadır. Tek başına kullanışlı değildir.
*

Kabartma Yöntemi: Maket türü haritalardır. Yer şekillerini en iyi gösteren haritalardır. Fakat yapılması ve taşınması zor olduğundan pek kullanışlı değildir.

Kafkasya Bölgesinin 1:800 000 yatay ve 1:80 000 düşey ölçeğindeki iki parçadan oluşan renkli kabartma haritası; 140x144 cm. ebadında olup çerçevesi orijinal ve yazıları eski Türkçe'dir (1887 yılında yapılmıştır).


İzohips (eş yükselti) Yöntemi:

İzobat: Eş derinlik (deniz ve göllerde kullanılır.

İzoterm: Eş sıcaklık

İzobar: Eş basınç

İzohyet: Eş yağış

İzohel : Eş güneşlenme

İZOHİPSLERİN ÖZELLİKLERİ



*

İç içe kapalı eğrilerdir.
*

Birbirini kesmezler.
*

Yükseltisi en az olan en dıştadır.
*

Yükseltisi en fazla olan en içtedir.
*

Aralarındaki yükselti farkı birbirine eşittir (Equdistance)
*

Aynı izohips çizgisi üzerindeki bütün noktalarda yükselti aynıdır.
*

İzohips çizgisi üzerinde olmayan bir noktanın kesin yükseltisi bilinemez.
*

Kıyı çizgisi (deniz kıyısı) sıfır metredir.
*

İzohipslerin sık veya seyrek geçmesi yer şekillerine bağlıdır.
*

İzohipslerin sık geçtiği yerde eğim fazladır. Seyrek geçtiği yerde eğim azdır.



*

Dağ dorukları (zirveler ) nokta halinde gösterilir.
*

Akarsu vadileri yükseltinin arttığı yöne doğru girinti oluşturur.
*

Ok işareti çevresine göre çukur olan (kapalı çukur-çanak-krater) yerleri gösterir.
*

Tabanı aynı olan iki tepe arasındaki küçük düzlüğe boyun denir.







*

Tabanları aynı olan tepelerin başlangıç yükseltileri de aynıdır.
*

Akarsudan sonraki ilk yükseltiler birbirine eşittir.

*

Yükseltinin arttığı yöne doğru "U " harfi oluşmuş ise buna sırt denir.




http://www.cografyam.org

Liseler için Tarih Dersi Konu anlatımı, Notlar ve özetleri TARİH BİLİMİNE GİRİŞ, Tarihi Devirler, ESKİ ÇAĞLARDA TÜRKİYE ÇEVRESİ, FRİGYALILAR, LİDYAL

*Tarih Bilimi: Bilimler ikiye ayrılır. Tabii Bilimler ve Beşeri Bilimler.

–Tabii Bilimler: Tabiatı ve tabii olguları inceler

–Beşeri Bilimler: İnsan ve insan faaliyetleridir..

-Olay: Kısa bir sürede olup biten şeylerdir. (İstanbul’un fethi, yağmurun yağması, çocuğu doğması… )

Olgu:Zaman içinde uzun bir sürede oluşur. (Anadolu’nun Türkleşmesi, insanın büyümesi…)



*Tarihin Tanımı: Geçmişte insan toplulukları arasında meydana gelen olayları yer ve zaman bildirerek sebep ve sonuçlarıyla inceleyen bilim dalıdır. (Sebep-sonuç-yer-zaman)



*Tarihi Olayların Özelliği:

-Belgelere dayanma

-Yer-zaman ve sebep-sonuç ilişkisi.

-Deney ve gözlem yapılamaz.

-Tekrarlanamaz.

-Olayın meydana geldiği ortam önemlidir.

-Dünü anlatır,bugünü açıklar ve geleceğe ışık tutar.

-Bir tarihi olay, diğer bir tarihi olayın sebepleri ya da sonuçları arasında yer alır.



*Tarihi Olayların Sebepleri:

-Maddi ve manevidir.



*Tarih Biliminin Yöntemi:

-Kaynakları araştırmak (Yazılı-yazısız; 1.elden kaynaklar-2.elden kaynaklar)

-Kaynakları tasnif etmek

-Tahlil etmek

-Tenkit etmek

-Terkip (sentezini) yapmak.



*Tarih Yazıcılığının Evreleri:

-Kronik (Haberci) Tarihçilik: En ilkel şekli Anallardır.

-Rivayetçi (Hikayeci) Tarihçilik: Sebep-sonuç ilişkisi üzerinde durmaz. (Herodut, Taberi)

-Öğretici (Prağmatik, faydacı) Tarihçilik: Kişilerden ve olaylardan ders alınmasını sağlamak için )

-Sosyal Tarihçilik: Öğretici tarihçiliğin hissi yönlerinden arındırılmış şekli.

-Felsefi Tarihçilik: Değişik kültürleri inceleyerek biri birine etkileşimlerini inceler.

-İlmi Tarihçilik: Neden-nasılcı tarihçilik

-Materyalist, Kültürel, Pozitif (vs) Tarih çeşitleri….



*Kapsamına Göre:

-Genel Tarih: Geniş bir coğrafyadaki millet yada devletlerin tarihini inceler: Avrupa yada Asya Tarihi gibi…

-Özel Tarih: Bir milletin yada devletin tarihini inceler: Türk Tarihi, Artukoğulları Tarihi.. gibi



*Tarihin Tasnifi: Tarihin öğretimini ve araştırılmasını kolaylaştırmak için yapılır. Zaman, mekan ve konu olmak üzere üç şekilde tasnif edilir.

Örnek: Zamana Göre: XVIII. yy. Osmanlı Islahatları.

Mekana Göre. Malatya Tarihi

Konuya Göre: Osmanlı Kültür Tarihi, Dinler Tarihi (vs).



*Tarih Bilimi zamana göre aşağıdaki şekilde tasnif edilir:

Tarih Öncesi Devirler:

(Prehistorik)

Taş Devri : Maden Devri

Kaba Taş Bakır Devri Yontma Taş Tunç Devri

Cilalı Taş Demir Devri

*(Tarih öncesinin devirlere ayrılması, kullanılan aletlere göre yapılmıştı.)



Tarihi Devirler:

İlkçağ—Yazı ile başlar (MÖ. 4000,3500)

Ortaçağ—Kavimler göçü ile başlar

Yeniçağ—İstanbul’un Fethi (1453)

Yakınçağ—Fransız İhtilali (1789)

*(İnsanlık tarihi için önemli olaylar çağların başlangıcı kabul edilmişlerdir.)



Tarihöncesi (Prehistorik) Devirler:

*Kaba Taş Devri: Henüz alet yok. Sivri cisimler kullanılır. Bitki kökleri, toplayıcılık ve avcılıkla beslenilir. Dönemin sonuna doğru üretim ekonomisine geçilmiştir.



*Yontma Taş Devri: Taşlar, çakmak taşı yontularak savunma amaçlı kullanılmıştır.

-Soğuklardan dolayı mağaralara ve ağaç kovuklarına çekilmişlerdir.

-Mağaralara hayvan resimleri çizmişlerdir.

-Dönemin sonlarına doğru ateş bulunmuştur.



*Cilalı Taş Devri: Buzullar kuzeye doğru çekilince insanlar mağaralardan çıkmışlardır.

-Çanak-çömlek kullanıldı. Toprak ve kilden kaplar yapıldı.

-Tarım yapıldı (arpa, buğday). Örgüler kullanıldı.

-Yerleşik hayata geçildi.

-Taş ve kerpiç kullanılmaya başlandı. Kamıştan kulübeler yapıldı.

-Dolmen ve Menhir denilen mezarlar yapıldı.

-Hayvanlar evcilleştirildi.

-İlk insan toplulukları oluştu.

-İlk üretim ile ticaret yapılmaya başlandı.



Maden Devri:



*Tarih Biliminin Diğer Bilimlerle Münasebeti:

Coğrafya-Yeryüzünu ve iklimi inceler..

Arkeoloji- Kazı bilimi

Epigrafya-Kitabeleri inceler

Paleoloğrafya-Yazı bilimi. Eski yazıları inceler.

Nümizmatik (meskukat)- Para bilimi. Paralar basıldıkları dönem için önemlidir.

Filoloji- Dil bilimi. Kaynakları dil açısından inceler.

Etnografya-Kültür bilimi. (Örf, adet, gelenek)

Heraldik-Mühür bilimi

Kronoloji- Takvim bilimi

Sosyoloji- Toplum halindeki insanı inceler

Diplomatik- Belgeler bilimidir. Resmi vesikaları inceler.

Karbon 14 Metodu- Yaş tesbiti yapar.

Soy kütüğü- Şecere bilimi

Antropoloji- Toplumun soy özelliklerini inceler.

Arkeometri-

Senaoloji-

Onomastik-İsim bilimi

Toponomi-Yer adları bilimi

Sigolografi- Arma bilimi

Antroponomi- Şahıs adları bilimi

Hidronomi- Su adları bilimi

Psikoloji- İnsanın mahiyetini ve karakterini inceler.



*Tarih Öğretiminin Önemi: Tarih öğretiminin Genel, Devlet ve Millet açısından çok önemli sonuçları vardır.

-Milletlerin hafızasıdır.

-Düşmanlarımızı tanıtır.

-Birlik-beraberlik açısından önemlidir.



ZAMAN VE TAKVİM

-Zaman, hareketin ölçü birimidir.

-Takvim, zamanı yıllara, aylara, haftalara ve günlere bölen cetveldir.

*Türkler tarih boyunca sırasıyla şu takvimleri kullanmışlardır:

-12 hayvanlı Türk Takvimi

-Hicri Takvim (ay yılı)

-Celali Takvim: Hicret başlangıç kabul edilmiş ancak güneş yılına göre hazırlanmıştır. Melikşah zamanında hazırlanmıştır.

-Rumi Takvim: I. Mahmut zamanında, hicret başlangıç kabul edilerek güneş yılına göre hazırlanmıştır.

-Miladi Takvim: 26 Aralık l925’te kabul edilmiş, 1 Ocakta yürürlüğe girmiştir.

*Takvimlerin Dönüştürülmesi: àR.T= MT-584



MY-622

-HY=MY-622+————–

33



HY

-MY=HY+622- —————

33

(RT=Rumi Takvim, HY= Hicri yıl, MY= Miladi yıl)

Örnekler:



ESKİ ÇAĞLARDA TÜRKİYE VE ÇEVRESİ



ANADOLU:Küçük Asya. İlk çağlardan itibaren Anadolu’ya (güneşin doğduğu yer) anlamına gelen Anatolia denirdi. Eski çağlardan beri birçok kavim Anadolu’ya göç ederek yerleşmiş veya işgal etmişlerdir. Bunlar: Hititler, Firikler,İyonlar,Urartular; Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılar.



Türkiye’nin Tarih Öncesi Devirleri:



*Anadolu’da tarih öncesi (Prehistorik) devirleri üçe ayrılır :

Taş devri-Kalkolitik Devir (Taş-Bakır geçiş devri) – Maden (Tunç) Devri



TAŞ DEVRİ: Üçe ayrılır:

Kaba Taş àEski Taş (paleolotik) àMÖ 600 bin- 10 bin

Yontma Taşà Orta Taş (mezolotik)àMÖ 10 bin-8 bin

Cilalı Taş à Yeni Taş (neolotik) àMÖ 8 bin- 5500



KALKOLİTİK DEVİRàMÖ 5500-2500



MADEN DEVRİ (2500-1200)

BakıràMÖ 2500-2000

TunçàMÖ 2000-1500

BakıràMÖ 1500-1200









TAŞ DEVRİ

*Kaba taş-eski taş(Paleolotik)-(MÖ 600.000-10.000): Henüz alet yok. Sivri cisim ve taşlarla savunma yaparlar. Toplayıcılık,avcılık ve bitki kökleri ile beslenme.

*Yontma taş- orta taş(mezolotik)-(MÖ10.000-8000): Göçebe hayat. Taşlar

yontulmuştur. Soğuklardan dolayı mağaralara ve ağaç kovuklarına sığınmışlardır. Mağaralara hayvan resimleri çizmişlerdir. Üretim ekonomisine geçildi. Dönemin sonlarına doğru ateş bulundu. Madenler eritilmeye başlandı.

*Cilalı taş-yeni taş(Neolitik)-(MÖ 8000-5500): Buzullar erimeye başladı. Tarım ile birlikte yerleşik hayata geçildi. Kamıştan kulübeler,taş ve kerpiçten evler, toprak ve kilden kaplar yapılmıştır. Hayvanlar evcilleştirildi. İlk yerleşim merkezleri olan köyler kuruldu.





*KALKOLİTİK DEVİR: Dini inanışlar gelişti. Tanrılar edinmeye başladılar. Madenler eritilerek kullanılmaya başlandı.







TÜRKİYENİN TARİH ÖNCESİ DEVİRLERİNİ AYDINLATAN MERKEZLER:



*KABA TAŞ- Antalya çevresinde Karain ,Beldibi , Belbaşı, mağaraları. Adıyaman palanlı mağarasıdır.



*YOTMA TAŞ-Antalya çevresinde Beldibi, Göller bölgesinde Baradız ,Ankara çevresinde Macunçay ,Samsun yakınlarında Tekkeköy.



*CİLALI TAŞ-Diyarbakır Çayönü Gaziantep Sakçagözü Konya Çatalhöyük ilk yerleşim şehridir.



*KALKOLİTİK DEVİR:Çanakkale Truva, Denizli Beycesultan,Burdur Hacılar,Yozgat Alişar Çorum Alacahöyük,Van Tilkitepe.



*TURUVA’DA-Altın ve gümüşten süs eşyaları.



ALACAHÖYÜKTE-On üç Prens mezarları, heykeller bulunmaktadır.



*Anadolu’da tarihi devirler MÖ:2000-1800 yılında başlamıştır. İlk yazıyı Asur’lu tüccarlar getirmişlerdir. Kayseri Kültepe’de Karun denilen Asur’lu tüccarlara ait Pazar yeri bulunmuştur. Karum’da bulunan bu yazılar ticari ve hukuki tabletlerdir.



HİTİTLER-(MÖ 2000-MÖ 6’ yy)

*Hattiler MÖ 3.binde Anadolu’da parlak bir kültür kurmuşlardır. Hattilerden sonra Hititler Anadolu’ya eğemen olmuşlardır. Muhtemelen Kafkas’lar üzerinde Anadolu’ya gelmişlerdir. Hititlerin kurucusu Hattuşili’dir (Labarna)

-Feodal Devlettir (ülke prensler tarafından yönetilirdi)

MÖ 2. Binde MÖ 7 yy.;la kadar varlığını sürdürmüştür.

3 Bölümde incelenir.

Eski devlet ( MÖ 1800-1400)

-19 kral başa geçmiştir. Başkent HATTUŞAŞ’tır.

*Bu dönemde Kargamış ve Urfa Hitit topraklarına katıldı. Babil ele geçirilerek Mezopotamya uygarlığından etkilenildi.

Yeni devlet (MÖ 1400-1200)

-Anadolu’daki krallıklar ele geçirildi.

*Kuzey Suriye hakimiyeti için Mısırlılarla savaşıldı (1296-1280). Savaşın sonunda Kadeş antlaşması imzalandı. Ege göçleri sonunda yıkıldı

Geç Hitit şehir devletleri(1200-700)

*Bu devletler Asurlulara bağlandı. Daha sonra da Pers hakimiyetine girdi.

-Bu devletler hakkında ayrıntılı bilgi yoktur.



FRİGYALILAR

*Frigya: Batı Anadolu’nun geniş bir kısmının MÖ 1000 yıllarındaki adıdır. Boğazlar yoluyla Anadolu’ya geldiler. MÖ 750 yılından sonra devlet kurdular.

* Kurucusu:Gordios, başkent ise Gordion’dur..

-Kral Milas döneminde Orta ve Güney Doğu Anadoluya egemen oldular.

-Kimer’ler bu uygarlığa son vermişlerdir.

-MÖ 600 lerde Lidyalıların egemenliğine girdiler.

-Başta kral bulunurdu. Çok tanrılı dinleri vardı. Tarım ve hayvancılık başlıca geçim kaynaklarıydı. Fenike alfabesini kullanmışlardır. Ticaret kervanlarından vergi alınırdı. Sabanı kırana ölüm cezası vermişlerdir. Dokumacılık halı kilim üretimi (tapates) ilerdeydi. At ve katırları ünlüydü.

-İlk hayvan öykülerini (fabl) meydana getirenlerin Friğyalılar olduğu sanılmaktadır.



LİDYALILAR

*Lidya: Bugünkü Gediz ve K. Menderes nehirleri arasındaki bölgenin ilkçağdaki adıdır.

-Giges zamanında devlet kurdular.

-Başkent Efes yakınlarındaki Sard’dir.

-Sınırlar doğuda Kızılırmağ’a kadar genişledi.

-Persler MÖ 546 yılında bu devlete son verdiler.

-Bilinen ilk madeni para Lidyalılar tarafından kullanılmıştır.

-Altın ve mücevher işlemeciliği,dokumacılık ile uğraşmışlardır. Kral yolunu (Ninova, Sart, Efes arasında) açarak yol güvenliğini sağlamışlardır. Mısır, İskit,Asur,Yunan Şehir devletleriyle ticaret yapmışlardır.Tüccarların malları devlet güvencesine alınmıştır.

-Çok tanrı dinleri vardır.

-Fenike alfabesini kullanmışlardır.





İYONYALILAR

-İyonlar İzmir ile Büyük Menderes nehirleri arasında kalan bölgenin adıdır.

-MÖ 12’ yy. Yunanistan’dan göç eden Akalar’ın bir kısmı Batı Anadolu’da İyon şehir devletini kurarak bir ticaret ve sanat merkezi haline getirdiler. Bunların en önemlileri Millet, Efes ve İzmir’dir.

-Akdenizde ve Karadenizde (Giresun ve Trabzon) koloniler kurarak bu günkü yerleşim merkezlerinin temelini attılar.

-MÖ 7.yy’da Lidya’nın egemenliğine giren İyonya daha sonra Pers imparatorluğuna bağlandı.

*İyonya Şehir Devletlerini önce krallar, MÖ 500’den itibaren asillerin kurmuş olduğu OLİGARŞİLER (İktidarın bir grubun veya bir ailenin ya da bir sınıfın elinde bulunması), sonradan da demokratik hükümetler yönetmiştir.





-Fenike alfabesini kullanmışlardır. Yunanistan’a etki etmişlerdir. Pisagor dünyanın yuvarlaklığını keşfetmiştir. Tales,güneş tutulmasını hesaplamış ve dünyanın ana maddesinin su olduğunu ileri sürmüştür.

-Aksimenes, her şeyin havadan meydana geldiğini söylemiştir.



URARTULAR

-Hazar denizi, Malatya,Erzurum ve Musul ve Halep arasında oturan Huriler tarafından Van (Tuşba) merkez olarak kurulmuştur. (Kurucusu Sardun’dur).

-MÖ 9.yy kuruldu. Asur ve Kimmerler savaştı.

200 yıl kadar Doğu Anadoluya hakim oldular.

-Kimmer ve Saka saldırılarıyla sarsıldılar.

-MÖ 600’lerde Medlerin Anadoluya saldırmasıyla devlet yıkıldı.

-Çok tanrılı dinleri vardı. Sanat geliştirildi. Asur çivi yazısını kullanmışlardır. Maden ve maden işlemeciliği geliştirilmiştir. Ahirete, öldükten sonra dirilmeye inanıyorlardı.





Anadolu Uygarlıklarında Kültür ve Medeniyet

Devlet Yönetimi :Hititlerde:

-Başta kral bulunurdu (-Baş yargıç -Baş Rahip -Baş Komutandı)

-Pankuş (Hititlerde Meclis)-(Parlâmento)

-Tavanana (Hititlerde kraliçe)



Memleket Yönetimi:

*Kralın yanında memurlar sınıfı ile asillerden oluşan meclisler vardı.

*İlleri yönetmekle valiler (prensler) görevlendiriliyordu.

*Hititlere bağlı devletler üç gruba ayrılırdı:

-Müttefik devlet

-Tabii devlet

-Vassal (bağlı) devlet



Sosyal Sınıflar:

*Sosyal sınıflar ülke genelinde soylular, rahipler, hürler, namralar (hür-köle arası sınıf) ve kölelerden oluşurdu.

*Soylular çok geniş imtiyazlara sahipti. En yüksek makamlara getirilir ve en geniş topraklara sahip olurlardı.

-Şehirlerde halk hürlerden (asiller, rahipler, askerler, memurlar, tüccarlar ve köylüler ) ve kölelerden oluşurdu.

*Anadolu’da yaşayan toplumlar fazla dindar olmadıkları için, Rahipler, Mısırdaki gibi nüfuz kazanamamışlardır.



*Köleler: -Savaş esirlerinden oluşurdu.

-Tarım işlerinde çalışırlardı.



-Bedel ödeyerek hürler sınıfına geçebilirlerdi.

-Belli ölçüde mal-mülk sahibi olabilirlerdi.

*Yarı insan kabul edildiklerinden cezalar hürlere oranla yarı yarıya uygulanırdı.



ORDU

-Eli silah tutan herkes silah altına alınırdı.

-Kralın, prenslerin ve valilerin özel orduları vardı.

-Gerekirse ücretli askerler de orduya alınırdı.

-Ordu yaya ve arabalardan oluşurdu.



HUKUK

-Hititlerde adaletin sembolü güneştir.

-İlk kanun koyucu devletlerden biridir.

-Aile hukuku (miras) düzenlenmiştir (medeni ilk yasa).

-Hititlerde mülkiyet hakkı ve kölenin modern hukuku vardı.

-Kanunlar insancıldır. Tazminat cezaları ağırlıktadır (bu konuda Sümerlerden etkilenilmiştir).

-En ağır cezalar Krala ve devlete başkaldırmaktır. (cezası ölümdür).



EKONOMİK HAYAT

-Topraklar kralın malı sayılır ve kral adına ekilirdi. Buna karşılık özel mülkiyete de izin verilmiştir.

-Tarım, hayvancılık, madencilik, dokumacılık ve ticaret başlıca geçim kaynağıydı.

*Ticari hayat gelişmişti. Anadolu, Kuzey Suriye ve Mezopotamya arasında ticaret gelişmişti.

YAZI,DİL VE EDEBİYAT

*Hitit ve Urartular, Asur çivi yazısını; Frig, Lidya ve İyonlar, Fenike alfabesini kullanmışlardır.

*Hititler edebiyatın çeşitli dallarında eserler vermişlerdir. Bunların başında tanrılarına hesap verdikleri anallar ile destanlar gelir.

-Mezopotamya’dan etkilenilerek destanlar ve masallar kaleme almışlardır Bu destanların başında Kumarbi Destanı gelir. Gılgamış Destanı Hititçe’ye çevrildi. Hititlerin Kumarbi Destanı Yunanlıları etkilemiştir (Yunan şairi Hesidos’un Teogonya destanına ilham vermiştir)

-Çivi yazısını Asurlular dan alarak kullanmışlardır.

-Çivi yazısının yanında geliştirdikler kendi Hiyeroglif yazısını da kullanmışlardır.

DİN

-Hititler başta olmak üzere Anadoludaki tüm uygarlıkların binlerce tanrısı vardı (en ünlü tanrıları fırtınalar tanrısı Teşup ile karısı Hera idi).

-Lidyalılar, Kibele, Artemis, Zeus ve Apollu gibi Yunan tanrılarına tapmışlardır. Anadolu uygarlıkları, tanrılara kurban keserek, yiyecek ve içecek sunarak taparlardı.

Hititlerin ve iyonların ahiret inancı zayıftı. Urartular, ahirete inandıklarından mezarlarını oda ve ev şeklinde yaparak, içlerine eşyalar koymuşlardır.





BİLİM

*Anadolu’da gelişen bilim, kendisinden önceki Mezopotamya ve Mısır uygarlıkların

yanında Hititlerde Tarihçilik çok ileri bir seviyedeydi.

-Anadolu’da bilim, İyonya da ileri bir seviyedeydi. İyonya’nın zenginliği, coğrafi durumu ve dış dünyayı tanımaları ve kısmen özgür şehir yönetimleri bilim ve kültür hayatını geliştirmiştir.

-Yunanistan’a tesir eden iyon kültürü, Avrupa kültürünün temelini oluşturmuştur.

-Özgür düşünce felsefenin doğmasına neden olmuştur.

-Pisagor, matematik ve geometriye bilimsellik kazandırmıştır.
http://www.teknolojiweb.net/

Doğruda acılar konu anlatımı videolu,geometri dogruda acılar konu anlatımı

videolu Temel Kavramlar Konu Anlatımı,matematik konu anlatımı,öss Temel Kavramlar Konu Anlatımı

Sözcük Anlamı ve Söz Yorumu Konu Anlatımı,oss konu anlatımı

SÖZCÜKTE ANLAM ÖZELLİKLERİ

1) GERÇEK (TEMEL) ANLAM:

Bir sözcüğün ilk ve asıl anlamına denir.Yani bir sözcüğün söylendiği anda zihnimizde uyandırdığı ilk çağrışım gerçek anlamdır.

2) YAN ANLAM:

Bir sözcüğün gerçek anlamı yanında kullanımına bağlı olarak yeni anlamdır.

3) MECAZ ANLAM:

Bir sözcüğün gerçek anlamı dışında yepyeni bir anlamda kullanılmasıdır.

* Adamın tarladaki bütün ekinleri yandı. ( gerçek)

* Partide çektiğimiz bütün resimler yanmış. ( yan)

* Bu sınavı kazanamazsan yandın (mecaz)

* Balkona astığım çamaşırlar kurumamış.(gerçek)

* Hazan mevsiminde kurumuş yapraklar gibi.(yan)

* Senin aşkın da beni kuruttu be güzelim. (mecaz)

* Caminin minaresi çok inceydi. (Gerçek)

* Duvarın sıvası için ince bir kum getirmişlerdi. (yan)

* Bana hediye alman çok ince bir davranıştı. (mecaz)

* Sarayın aydınlık bir odasından karanlık bir odasına

geçmiştik. (gerçek anlam)

* Yaşadığımız bunca karanlık günlerden sonra aydınlık

günler bizi bekliyor. (mecaz)

* Arkadaş, bu kız seninle oynuyor. (mecaz)

* Bu masanın ayağı oynuyor. (yan)

* Çocuk kumsalda oynuyor. (gerçek)

4) TERİMSEL ANLAM (TERİM):

Bilim sanat, spor, ya da çeşitli meslek dallarıyla ilgili özel kavramları karşılayan sözcüklerdir.

* Nota müziğin anahtarı gibidir.

* Rakip takım birazdan penaltı atışı yapacak.

* Marmara fay hattı tehlikeli sinyaller veriyor.

* Güreşçimiz, finalde rakibini tuşla yendi.

* Matematik öğretmenimiz tahtaya bir doğru çizmemizi

istedi.

* Şiirde aynı eklerin ya da sözcüklerin tekrarlanmasına

redif denir.

NOT 1: Bazen bir sözcük gerçekte terim değilken terim olarak kullanılabileceği gibi, gerçekte terim olan bir sözcük de terimlikten çıkabilir.

* Polis bir hücre daha ortaya çıkardı. ( terimlikten çıkma)

* Sinop burnu Türkiye’nin en kuzey noktasıdır.

(terimleşme)

NOT 2: Bir sözcük birçok dalda terim olabilir.

* Bitkiyi toprağa bağlayan kökleridir.

* Dört, kök dışına iki olarak çıkar.

* Hiçbir ek almamış sözcüğe kök denir.

5) YANSIMA SÖZCÜKLER:

Doğadaki seslerin insanlar tarafından taklit edilmesine denir.

* Bu köpek neden havlıyor?

* Bir patlama sesiyle irkilmiştik.

* Bu aylarda kediler çokça miyavlar.

* Bu sözlerim üzerine sınıfta homurtular başladı.

* Köyde sabahleyin koyunların meleyişleriyle uyandık.

6) EŞ ANLAMLI ( ANLAMDAŞ) SÖZCÜKLER:

Yazılışları farklı ancak anlamları aynı olan sözcüklere denir.

* siyah ---- kara , * beyaz----- ak, * zengin----varlıklı,

* zengin--- varlıklı, * fakir----yoksul , * rüzgar---- yel,

* üzüntü-----keder, * öykü---hikaye, * eser--- yapıt,

* edebiyat--- yazın, * cümle---- tümce * kelime--- sözcük

7. ZIT (KARŞIT) ANLAMLI SÖZCÜKLER:

Anlam bakımından birbirinin tersi olan sözcüklerdir.

* Sana çirkin dediler düşmanı oldum güzelin.

* Ağlarım harta geldikçe gülüştüklerimiz.

* Kışın soğuğunu yaşadıkça yazın sıcağını arar oldum.

* Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.

* Yaşlı insanları görünce gençliğimin kıymetini

anlıyorum.

NOT: Zıt anlamlılık ile olumsuzluk birbiriyle karıştırıl -mamalıdır.

* Tanzimat romanında iyiler hep iyi kötülerse hep kötüdür. ( zıt)

* Bugünlerde hiç iyi değilim. ( olumsuz)

8) SESTEŞ ( EŞSESLİ) SÖZCÜKLER:

Yazılışları ve okunuşları aynı ancak anlamları farklı olan sözcüklere denir.

* Yılanı gören at birden şaha kalktı.

* Mutfaktaki pislikleri çöpe at.

* Al bayrağıma sarılı cansız bedenimi al.

* Gül: “Gül.” dedi, bülbüle.

* Kalem böyle çalınmıştır yazıma

Yazım kışıma uymaz, kışım yazıma

* Kırda yaptığımız piknikte yanımıza kır saçlı bir ihtiyar

geldi.

UYARI: Bir sözcüğün mecaz ya da yan anlamıyla sesteş anlamlılık karıştırılmamalıdır.

* Bu sözler bazılarına çok dokunacak. ( mecaz anlam )

* Omzuma bir el dokundu. ( gerçek anlam )

* Bu yaz, bir mektup yaz. ( sesteş )

NOT: Sesteş sözcükler genellikle halk edebiyatında cinaslı manilerde kullanılır.

9. SOMUT VE SOYUT ANLAMLI SÖZCÜKLER:

Varlığını beş duyu beş duyu organıyla algılayabildiğimiz kavramlar somut; beş duyu organımızdan hiçbiriyle algılayamadığımız, varlığını sadece akıl ve mantık yürütme yoluyla kabul ettiğimiz kavramlar soyuttur.

* çiçek, ağaç, ses, koku, hava, göl, ev, rüzgar, ışık(somut)

* ruh, akıl, vicdan, akıl, acıma, üzüntü, aşk, inanç( soyut )

ÖZELLİK 1: Somut anlamlı bir sözcük, ek alarak soyut anlam kazanabilir.

* anne - lik , insan - lık

somut soyu yaptı somut soyut yaptı

ÖZELLİK 2 :Somut anlamlı bir sözcük kullanıldığı cümleye göre soyut anlam kazanabilir. Buna soyutlaştırma denir. Soyutlaştırma kelimeye mecaz anlam kazandırma suretiyle olur.

* Ne kadar sıcak bakıyor değil mi? ( soyutlaştırma)

* Kara haber tez duyulur. ( soyutlaştırma)

* Titreyen yapraklar, cilvedir, nazdır. ( soyutlaştırma)

* Bu adam kafasızın biridir. ( soyutlaştırma)

* Kızın gittiği bu yolu hiç iyi görmüyorum. (soyutlaştırma)

* Sanatta özgün olmak biraz da yürek ister. (soyutlaştırma)

* Nedense bugün hiç havamda değilim. ( soyutlaştırma)

ÖZELLİK 3 : Soyut anlamlı bir sözcük çoğunlukla benzetme yoluyla somut hale getirilebilir.Buna somutlaştırma denir.

* Hüzün, sonbaharda dökülen yapraktır.

* Yalnızlık , bir çiçektir.

* Sevgi, gökyüzünde kanat çırpan bir güvercindir.

* Arkadaşlık, kişiler arasında kurulan bir köprüdür.

* Bu düşünceler, zamanla çürüyecektir.

* Vişne dallarında arzularımız, alnımıza konan bir

öpücüktür.

ÖZELLİK 4 : Gözlemleyebildiğimiz eylemler somut, gözlemleyemediğimiz eylemler ise soyuttur.

* Annesi, bebeğini kucağına almış seviyordu. ( somut )

* Ferhat, Şirin’i dağları delecek kadar seviyordu.( soyut )

* Çocuk, masadaki vazoyu kırmıştı. ( somut )

* Bu sözlerinle arkadaşını çok kırdın. ( soyut )

10) NİTELİK VE NİCELİK ANLAMLI SÖZCÜKLER:

Bir şeyin nasıl olduğunu , ne gibi özellikler taşıdığını anlatan sözcüklere nitelik anlamlı sözcükler denir. Bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen ya da azalıp çoğalabilen durumunu bildiren sözcüklere nicelik anlamlı sözcükler denir.

* Az ileride birkaç kişi seni bekliyor. ( nicel )

* Bugün oldukça kötü bir zaman geçirdim. ( nitel )

* Çok konuştuğu için arkadaşları pek sevmedi. ( nicel )

* İki damla yaş olur düşersin yüreğime gizlice ( nitel,

nicel)

* Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi. (nitelik )

UYARI: Bazı sözcükler cümlede kazandığı anlama göre nicel de olabilir nitel de.

* Yaptığı işte iyi para kazanıyordu. ( nicel )

* O iyi bir insandı. ( nitel )

* Bu soğuk havada bir de senin soğuk esprilerini

çekemem. ( nicel, nitel )

* Bu şehrin havası sıcak olduğu gibi insanları da sıcaktır.

( nicel, nitel)

Görüldüğü gibi nitelik anlamlı sözcükler, genellikle niteleme sıfatı ve durum zarfı görevindedir. Nicelik anlamlı sözcükler ise ölçü - miktar zarfı , belgisiz sıfat veya sayı sıfatı görevindedir.

10. GENEL VE ÖZEL ANLAMLI SÖZCÜKLER:

Karşıladıkları varlığın tamamını belirten sözcüklere genel anlamlı sözcükler denir. Tek bir varlığı karşılayan sözcüklere ise özel anlamlı sözcükler denir. Varlıkların genelden özele doğru sıralanışı : Varlık- canlı- hayvan- keçi- Ankara keçisi.

* Çocuk, geleceğin teminatı olduğundan ben çocuğumun iyi yetişmesini istiyorum. ( 2. si 1. sine göre daha özel)

* Kitap, insanın en iyi dostudur. ( genel)

* Bu kitabı arkadaşıma ödünç verdim. (özel )

* Eğitim- öğretim sadece okulda yapılmaz ( genel)

* Okulumuz, şehrin en eski binasıdır. (özel )