17 Mart 2013 Pazar

Hz. Muhammed (sav) hayatı


İSLAM ÖNCESİ MEKKE
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah’ın elçisi ve son peygamberi Hz. Muhammed (sav), eski dünya olarak bilinen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının ortasında yer alan Arabistan yarımadasının batısındaki Hicaz bölgesinde Mekke şehrinde dünyaya gelmiştir. Bu sebeple ana hatlarıyla Mekke tarihi ve bu arada Kâbe ve Kureyş’ten bahsetmek faydalı görülmektedir.
Mekke’nin bilinen tarihi Hz. İbrahim (as) dönemine kadar inmekte, daha önceki tarihi hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Hz. İbrahim (as) Allah’ın emriyle, henüz çok küçük yaşta olan oğlu Hz. İsmail’i ve annesi Hacer’i Mekke’ye getirip bıraktıktan sonra Filistin’e dönmek üzere ayrıldı. Kur’ân-ı Kerîm’de “ekin bitmeyen bir vadi” olarak nitelenen (İbrahim 14/37) Mekke vadisi, çöl karakterli bir araziye sahip olup iklimi sıcak ve kuraktır. Bu sebeple anne-oğul bir süre sonra susuzluk problemi ile karşılaştılar. Dinî rivayetlere göre su bulmak için Safa ve Merve tepeleri arasında koşturan Hacer’in, çaresiz kalıp oğlunun hayatından ümit kestiği bir sırada Yüce Allah’ın emriyle çocuğun bulunduğu yerden bir su kaynağı fışkırdı. Zemzem adını alan ve suyu bol olan kaynak sebebiyle burası kervanların konak yeri oldu. Bir süre sonra Yemen’den gelen Cürhümlüler, Mekke çevresine yerleştiler. İsmail onlardan Arapça öğrendi ve bu kabileden bir kızla evlendi.
Filistin’de yaşayan Hz. İbrahim zaman zaman Hacer ile İsmail’i ziyarete gelmekteydi. Hz. İbrahim Mekke’yi üçüncü ziyaretinde Allah’ın emri doğrultusunda oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa etmeye başladı. Kur’ân-ı Kerîm’deki bazı ayetlerden (el-Bakara 2/127; Âl-i İmrân 3/96; el-Hacc 22/26) hareketle Kâbe’nin Hz. İbrahim (as)’den önce de var olduğu ancak yıkılıp uzun zaman içinde yerinin kaybolduğu ve Hz. İbrahim tarafından bulunarak yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır.(1) Kurân’da Hz. İbrahim (as)’den önce kimin tarafından inşa edildiği hususunda herhangi bir bilgi yer almamakla birlikte bazı kaynaklarda Hz. Âdem (as) yahut oğlu Şît (as) tarafından yapıldığı kaydedilmektedir. Hz. İbrahim (as) Kâbe’nin inşâsını tamamlayınca Cebrail gelip kendisine hac ibadetinin nasıl yapılacağını öğretti. O da insanları hac ibadetine davet edip oğlu ile birlikte görevini tamamladıktan sonra İsmail’i burada bırakarak Filistin’e döndü.
Mekke ve Kâbe’nin idaresi Hz. İsmail (as)’den bir nesil sonra Cürhümlüler’in eline geçti. Önceleri Hz. İsmail (as)’in tebliğ ettiği dini benimsemiş olan Cürhümlüler zamanla sapıklığa düştüler, çeşitli ahlâksızlıklar yanında Kâbe’ye takdim edilen hediyeleri çaldıkları gibi hac maksadıyla şehre gelenlere de kötü davranmaya başladılar. Bir süre sonra Güney Arabistan’dan göç ederek Mekke civarına gelen Huzâa kabilesi Cürhümlüler’le yaptıkları savaşta onları mağlup ederek şehirden çıkardı. Cürhümlüler Hacer-ül Esved’i yerinden söküp bir yere gömdükten ve Zemzem kuyusunu kapatıp yerini belirsiz hale getirdikten sonra tekrar ilk yurtları olan Yemen’e gittiler. İsmailoğulları ise sayılarının azlığı sebebiyle savaşta taraf olmadı ve Benî Huzâa ile anlaşarak şehirde kalmaya devam etti. Huzaalılar zamanında kabilenin ileri gelenlerinden Amr b. Luhay, Mekke ve Kâbe idaresini eline alınca tevhid geleneğini bozup şehirde putperestliğin başlamasına sebep oldu.
V. Yüzyılın ilk yarısında Hz. Peygamber’in beşinci kuşaktan dedesi Kusay b. Kilâb liderliğindeki Kureyş kabilesi, Huzâalılar’a karşı mücadele ederek Mekke yönetimini ele geçirdi. Böylece büyük şeref ve saygınlık ifade eden Kâbe hizmetleri de Kureyş’e geçmiş oldu. Kusay Mekke civarında dağınık halde yaşayan Kureyş kollarını birleştirerek Kâbe çevresinde yerleştirdi. Ayrıca gerekli düzenlemeler yaparak Mekke idaresi (Dârünnedve idaresi), başkumandanlık (kıyâde), sancaktarlık (livâ), Kâbe’nin bakımı, kapısının ve anahtarlarının muhafazası (hicâbe veya sidâne), hacılara su temini (sikâye) ve hacıları ağırlama (rifâde) hizmetlerini elinde topladı. Onun yaptırdığı Dârünnedve önemli meselelerin görüşülüp karara bağlandığı ve çeşitli törenlerin düzenlendiği bir toplantı yeri olarak İslâm dönemine kadar devam etti.
Kusay’dan sonra Mekke idaresi ve Kâbe hizmetleri onun çocukları ve torunları tarafından sürdürüldü. Kusay’ın torunu ve Hz. Peygamber’in üçüncü kuşaktan dedesi Hâşim b. Abdümenâf gerek Mekke’ye gelen hacıların gerekse Kureyş kabilesinin yiyecek ve su ihtiyacını karşılamak için çalıştı. Cömertliği ile tanınan Hâşim ile kardeşleri Muttalib, Abdüşems ve Nevfel, Bizans, Yemen, Habeşistan ve İran devletleri nezdinde ticaret antlaşmaları yaptılar. Ayrıca ticaret güzergâhı üzerindeki kabilelerle saldırmazlık antlaşmaları imzaladılar. Böylece Mekke ticareti milletlerarası bir mahiyet kazandı. Kureyşliler gerek antlaşmalar gerekse Kâbe hizmetlerini yürütmenin vermiş olduğu itibar sayesinde emniyet içerisinde kışın Yemen’e ve Habeşistan’a, yazın Suriye ve Anadolu’ya kadar ticari amaçlı yolculuklar yapmaya başladılar. Hâşim ticaret için Suriye’ye giderken bir süre kaldığı Yesrib’de (Medine) Neccâroğulları’ndan Amr b. Zeyd’in kızı Selma ile evlendi. Bu evlilikten Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib (Şeybe) dünyaya geldi. Hâşim seyahati sırasında Filistin’deki Gazze’de öldü ve oraya defnedildi. Abdülmuttalib sekiz yaşına kadar Medine’de kaldıktan sonra amcası Muttalib tarafından Mekke’ye getirildi. Abdülmuttalib’i amcası yetiştirdi ve ölümüne yakın bir zamanda kabile reisliği görevini ona devretti. Abdülmuttalib gördüğü bir rüya üzerine Cürhümlülerin Mekke’yi terkederken kapattıkları Zemzem kuyusunun yerini bularak yeniden açtı. Hacılara yiyecek ve su temini görevlerini üstlendi.
İslam öncesinde Mekke coğrafi konumu yanında dinî ve ticari bir merkez olmasından dolayı Bizans, İran (Sâsânî) ve Habeşistan gibi dönemin devletlerinin dikkatini çekmiştir. Habeş Krallığı’nın müstakil Yemen valisi Ebrehe Arapların Kâbe’yi ziyaretlerini engellemek üzere San‘a’da bir kilise yaptırmış ancak amacına ulaşamayınca Kâbe’yi yıkmaya karar vermiş, şehri zaptederek dinî merkez olma özelliğini ortadan kaldırmayı ve Mekkelilerin ticari faaliyetlerine son vermeyi planlamıştı. Ebrehe ordusuyla birlikte Mekke yakınlarına kadar gelip konakladı. Bu sırada Kureyş’in Hâşimoğulları kolunun reisi olan, Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib; Ebrehe ile görüştü ve Allah’ın evi (Beytullah) olarak bilinen Kâbe’yi, sahibinin mutlaka koruyacağını ona hatırlattı. Kâbe’yi yıkmaya kararlı olan Ebrehe hücum emri verdi ancak ordusunun önünde bulunan fil, Kâbe’ye doğru asla hareket etmediği gibi ordusu da Fîl sûresinde belirtildiğine göre (105/1-5) Allah tarafından gönderilen kuş sürülerinin attığı küçücük taşlarla helâk oldu. Bu olaya "Fil Vak‘ası", meydana geldiği yıla da "Fil Yılı" adı verilmiştir. Ebrehe’nin girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması Araplar’ın Kâbe’ye ve hac ibadetine daha önce görülmemiş derecede değer vermeye başlamalarına yol açtı; Mekke ve Kureyş’in itibarı arttı.
Mekke Hicaz bölgesinin üç önemli şehrinin başında geliyordu (diğer ikisi Yesrib [Medine] ve Tâif). Güneyde Yemen’e, kuzeyde Akdeniz’e, doğuda Basra körfezine, batıda Kızıldeniz limanı Cidde’ye ve Afrika istikametine giden yolların kesişme noktasında bulunan Mekke ekonomik açıdan çok elverişli bir mevkide yer almaktaydı. Öte yandan Kâbe dolayısıyla şehir, Arabistan’ın dinî merkeziydi. Yılın belirli aylarında Arabistan’ın her tarafından Kâbe’yi ziyarete gelen insanlar şehrin ticarî faaliyetlerine canlılık kazandırır, panayırlar kurulur ve şiir yarışmaları yapılırdı. Coğrafi şartlar yüzünden tarıma elverişli olmayan Mekke’de ekonomik hayatın temelini ticaret oluşturmaktaydı.
Mekke’de Arabistan yarımadasının genelinde olduğu gibi putperestlik hâkimdi. Kâbe ve çevresinde sayıları 360’a ulaşan putların en büyüğü Hübel olup bu, Kureyş’in en önemli putu idi. Bunların dışında evlerin çoğunda da put vardı. Araplar; gökleri ve yeri yaratan, idare eden en yüce tanrı olarak Allah’ın varlığını kabul etmekle birlikte kendilerini Allah’a yaklaştıracağı ve O’nun katında şefaatçi olacağı düşüncesiyle putlara tapıyorlardı. Böylece sadece Allah’a kulluğu öngören tevhid inancından saparak Allah’a ortak koşmak suretiyle şirke düşmüş oluyorlardı. Öte yandan Mekke’de sayıları az olmakla birlikte Hz. İbrahim’den gelen tevhid inancına sahip Hanîfler de bulunuyordu.

Huneyn Savaşı Sonuçları


Huneyn Savaşı Ne Zaman Yapılmıştır? Sonuçları Nelerdir?Mekke'nin fethinden sonra civardaki bazı putperest kabileler başta Havazin Kabilesi olmak üzere Mekke'yi geri almak için 630 yılında Huneyn denilen yerde toplanmaya başlamışlardı.
Hz. Muhammed büyük bir ordu ile Huneyn Vadisi'ne yürüdü.
Yapılan savaşta İslam ordusu zafer kazandı.
Bu savaşta putperestlere Taif kenti yardım etmişti.

UYARI : Huneyn Savaşı ile Arap Yarımadası'ndaki son putperest tehlike önlendi.

Mekke’nin Fethi ve Önemi Nedir



Mekke Şehri Alemlere Rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’ in dünyaya teşrif buyurdukları, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği kendine Muhammedül Emin isminin verildiği ve ilahi görevin verildiği mübarek bir beldedir.

Ayrıca Hz. İbrahim (a.s.) Efendimiz zamanından beri tevhit inancının merkezi ve müslümanların kıblesi olan Kabe-i Muazzamanın bulunduğu ber şehir. Peygamberimiz (s.a.s.) kendisine peygamberlik verildikten sonra putperestliğin merkezi olan Mekkeli müşrikleri Allah’ın dinine davet etmiş, fakat onlar tabi olmadıkları gibi ilk müslüman olanlara eza ve cefa etmekten de geri kalmamışlardır. Hatta o kadar ileri gitmişlerdir ki Yüce Peygamber (s.a.s.)’i öldürme kararı almışlar. Allah (c.c.) emriyle Cibril-i Emin’in Peygamberimize haber vermesiyle kurdukları tuzak boşa çıkmıştır.
Bitmeyen eza ve cefa, dinmeyen ızdıraplar sonucu Müslümanların dayanacak güçleri ve sabırları kalmamaya başladığı zamanda onların yardımına rehberi yetişmiş ve Hicret izni verilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) de bu emir gereğince Mekke’den Medine’ye hicret ettiler. (Yüce Resûlün Kabe’yi putlardan temizlemek en büyük hedeflerindendi.) Hudeybiye Antlaşması, Müslümanların Mekke Müşrikleriyle barış içinde yaşamasını ve Kabe’yi ziyaret edebilmelerini sağlamışsa da Kabe hala putperestliğin merkezi idi.
Hz. Peygamberin Mekke’nin fethine karar vermesine ve bu kararı gerçekleştirmesine sebep, Mekke Müşrikleriyle Müslümanlar arasında 10 yıllık bir süre için imzalanan Hudeybiye Antlaşmasını 2 yıl gibi kısa bir zaman geçmeden müşrikler tarafından bozulmuş olmasıdır. (1)
Peygamberimiz Mekkelilere haber göndererek antlaşma şartlarına uymalarını istedi. Mekkelilerin antlaşma şartlarına uymamakta israr etmeleri üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) Mekke’yi fethetme kararı verdi. On bin kişilik bir ordu hazırlanarak Hicretin 8. yılı Ramazan ayında Mekke üzerine yürüdüler. İslam ordusu dört koldan şehre girdi. Peygamberimiz Mekke’nin kan dökülmeden alınmasını istiyordu. Bunun için ordusuna “Kesinlikle kan dökmeyin, silahlı çatışmaya girmeyin” emrini verdi. Ve öyle de oldu. Mekke şehri kan dökülmeden fethedildi.
Peygamberimiz Haremi Şerife gidip Kabe’yi putlardan temizletti ve orada bulunan kalabalığa şu hutbeyi irat buyurdular. Rasul-ü Ekrem Allah’ın birliğini, insanların eşit olduğunu geçmişteki kan davalarının kaldırıldığını anlattıktan sonra şu mealdeki ayet-i kerimeyi okudu. “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Tanışasınız diye milletlere, kabilelere ayırdık, sizin Allah katında en şerefliniz ondan en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah bilir ve işitir.” (Hucurat 13)
İslâm nurunu söndürmek için ellerinden geleni yapan Mekkeli müşrikler boyunlarını bükmüş haklarında verilecek kararı bekliyorlardı.
Peygamberimiz (s.a.s.) kendilerine sordular. “Ey Kureyş topluluğu! Hakkınızda ne yapacağımı sanıyorsunuz?”
“Onlar, sen asil ve şerefli bir kardeşsin” dediler.
Peygamberimiz (s.a.s.) de müşriklere “bu gün sizi kınamak yok, hepiniz serbestsiniz.” buyurdu ve hepsini affetti. Yüce Peygamberin bu hareketi hem Mekke şehrini hem de gönülleri fethetmeye yetmişti. İnsanlığa en güzel fazilet ve ahlak dersi vermiş, sanki Mekke halkı, mağlup edilmiş bir millet değil hak ve vazifeler konusunda zaferi kazananlarla eşit duruma gelmişlerdir. (2)
Her savaş taktiğini ümmetiyle istişare eden, hem devlet başkanı, hem başkomutan olan “Alemlere Rahmet” en yüce Peygamber; O ümmetle beraber insanlık tarihinde görülmemiş bir fetih ve bu fetihten daha iki yıl önce inen Fetih suresinde “Fethun Mübin”, “Nasrun Aziz” ve “Fevzün Azim” tebşirleriyle bildirilen bu zafer, hiç kan dökülmeden fethedilen şehir, Mekke’nin fethi böylece gerçekleşmiştir. (3)
 Mekke’nin fethi, miladi olarak 1 ocak tarihine denk gelmektedir. Yine bir ramazan-ı şerif ayında fethedilen Mekke’nin fethinin, memleketimiz ve bütün İslâm Alemi için hayırlara vesile olmasını ve Rabbimin bizleri kendisine kul Habibine ümmet olan ve şefaatine nail eylediği kullarından eylemesini niyaz ederim.
1- Diyanet Dergisi, Ocak 1995, Doç. Dr. İbrahim Sarıçam.
2- Temel Dini Bilgiler, Seyfettin Yazıcı, S. 217.
3- İslâm Tarihi, Hayati Ülkü S. 213.

13 Mart 2013 Çarşamba

ETOLOJİ ( DAVRANIŞ ) NEDİR

ETOLOJİ ( DAVRANIŞ )

Canlıların dış ve iç çevrelerinden gelen uyaranlara karşı gerçekleştirdikleri faaliyetlerin tümüne davranış denir.
  • Dış faktörler: sıcaklık,ışık,nem,yer çekimi,kimyasallar ve fiziksel değişimler olabilir.
  • İç faktörler: açlık,susuzluk,yorgunluk,ağrı vb olabilir.
Canlılar değişkenlere verdikleri tepki ve davranışlarla homeostasinin korunması ve canlılıklarının devamını sağlarlar.Homeostasinin korunması için canlı fizyolojik veya davranışsal yanıt verir.
Örnek: aşırı sıcakta terleme fizyolojik tepki,elbisenin çıkarılması ve gölgeye gidilmesi davranışsal tepkidir.
Örnek:Avcıdan korkma fizyolojik tepki,Gizlenme veya kaçma davranışsal tepkidir.
Örnek:Soğuk havada titreme fizyolojik tepki,Kalın giyinme,elleri ovuşturma davranışsal tepkidir.
Hayvanlarda davranışın kontrolünde sinir sistemi ve iç salgı sistemi ,davranışın oluşmasında kas ve iskelet sistemi rol alır. Yavaş tepkiler hormonlarla verilirken hızlı tepkiler sinirsel ve turgorla verilir.
Beslenme,avcıdan kaçma, ,yuva yapma davranışları ile yaşamda kalma şanslarını artırırken, üreme,yavrularını koruma ile türün devamını garanti altına alırlar.
Sonradan öğrenilmemiş davranışlara doğal davranışlar denir.Doğal davranışlar kalıtsaldır atalardan alınır.Bu davranışlar otomatik şekilde gerçekleşir ve türe özgüdür.
Örnek:Örümcek yakalayacağı canlıyla hiç karşılaşmasa bile ağ örer ve avını yakalayarak beslenir.
Örnek:Her canlı türü üreme dönemlerinde kendilerine özgü davranışlarla cinsler arasında iletişim kurarlar.Vücut şekli,feromen ve çıkardıkları seslerle karşı cinsin davranışlarında da etkili olurlar.
Bazı kalıtsal davranışlar canlı dünyaya gelir gelmez görülürken bazıları belli bir gelişim evresinden sonra oluşur. Kelebek larvasının besin olarak yaprağı yemesi hemen gerçekleşirken koza örme davranışı belli bir gelişim döneminden sonra gerçekleşir.
a-türün yaşamda kalmasını sağlayan özgün tepkimeleri vardır.
  • Deri değişimi esnasında gizlenme
  • Sincaplarda kış için besin depolama
  • Ayılarda kış uykusu için uygu yer bulma
b-Aynı uyaran farklı türlerde aynı davranışın oluşmasına neden olmaz
  • Akvaryumdaki balık kedi için beslenme davranışı uyaranıdır fakat kafesteki papağan için uyaran değildir.
  • Euglena için ışık olumlu uyarandır ve ışığa yaklaşır. Amip için olumsuz uyarandır ve ışıktan uzaklaşır.
c-Bir uyaran her canlı türü için uyaran olmayabilir
UV ışınlar,yüksek - düşük frekanslı sesler ve bazı kokular pek çok canlı tarafından algılanmaz ve bunlar uyaran özelliği göstermez fakat bu uyaranlar pek çok canlı türü için besin bulunması, haberleşme ve üreme için gerekli davranışların oluşumunu sağlar.
d-Bir canlı türü bir uyarana fiziksel ve fizyolojik olarak hazır olduktan sonra cevap verebilir
  • İnsanların yürüme,konuşma,üreme davranışları için belli dönemlerin geçirilmesi gereklidir
  • Yumurtadan çıkan larva belli bir beslenme döneminden sonra koza örer
e-Davranış bireysel veya grupsal gerçekleşebilir
Grupsal:
  • Göç eden kazlardaki uçuş şeklinin korunması
  • Saldırı esnasında bizonların kendilerini korumak için çember oluşturması
  • Japon arılarının kovana saldıran eşek arılarını topluca ürettikleri yüksek ısı ile öldürmeleri.
Bireysel:
  • Bir kuşun yuva yapması
  • Yuvasına yaklaşan yılanı gören kuşun yaralı taklidi yapması
f-Canlılar kendine ulaşan pek çok uyarandan sadece kendisi için anlamlı olan uyarana cevap verir.
  • Kurbağaların hareket eden böcekleri yakalaması hareketsizlere tepki vermemesi
  • Akbabaların ölü hayvan vücutlarına yönelmesi,Kartalın canlı hayvan vücuduna yönelmesi
g-Canlılar geliştikçe davranışları da karmaşıklaşır.
Tek hücrelilerde davranış 
Tek hücrelilerde davranışların tümü kalıtsaldır.Davranış sil,kamçı hareketi,ameboid hareket endospor ve kist oluşumu şeklindedir.Tek hücrelilerde uyarana yaklaşma ve uyarandan uzaklaşma şeklinde gerçekleşen davranışlara
taksi (Göçüm) denir.
Taksi davranışı uyarana yaklaşma (Pozitif taksi) veya uyarandan uzaklaşma (Negatif taksi) şeklinde gerçekleşir.
Uyaran çeşidine göre taksiler
  • Işık :Fototaksi
  • Kimyasal:Kemotaksi
  • Su:Hidrotaksi
  • Isı:Termotaksi şekillerinde olur.
Bitkilerde davranış 
Bitkilerde çimlenme,çiçek açma,yaprak dökme,tropizma ve nasti bitkilerde görülen önemli davranışlardır.Uyaran ışık,ısı,su,kimyasallar ve travmalar olabilir.Tepkilerin verilmesinde hormonlar düzenleyicidir. Tepki ise mitoz,turgor değişimi veya asimetrik büyüme ile gerçekleşir.
Yapılan çalışmalar bitkilerinde belli bir alanda ürettikleri özel salgılarla birbirlerinin metabolizmalarını kontrol ettikleri görülmüştür.Ayrıca etilenin etkisinde unutmamak gerekir.
Bitkilerde nasti ve tropizma kalıtsal davranışlardır.
1-Tropizma(Yönelim):Asimetrik büyümeler sonucu gelişir.Hormonların dağılımında görülen asimetri sonucu, dengesiz turgor ve hücre bölünmeleri ile gerçekleşir.Yavaş gerçekleşen davranıştır. Bu durum bitkinin farklı kısımlarının hormonlara farklı cevap vermesinden kaynaklanır. 
Tropizmada daha çok uç meristeminden salgılanan oksin hormonu etkilidir. 
Örneğin uç kısımdaki oksin hormonu ışık varlığına göre farklı dağılım gösterir Bu durum bitkide yönelmeyi gerçekleştirir. Oksinlerin dağılımı karanlıkta ve ışığın tepeden geldiği durumlarda dengelidir. Bu yüzden bitkide her hangi bir yönelme görülmez, ancak eğer ışık bir yönden geliyorsa ışığın geldiği yönde oksin miktarı az, ışığın geldiği tarafın karşısında oksin miktarı fazladır
a-Fototropizma (Uyaran: ışık) Gövde pozitif tepki kök ise negatif tepki verir.
b-Jeotropizma (Uyaran:Yerçekimi) Gövde negatif kök ise pozitif tepki verir. Bataklık ve sulak ortam bitkilerinin bazı kökleri negatif jeotropizma gösterir. Bu tip kökler havalandırma kökleri olarak adlandırılır ve bataklık toprağında O 2 nin az olmasından dolayı köklerin gaz alış verişinde rol alırlar. 
c-Hidrotropizma (Uyaran :Su) Kökler pozitif hidrotropizma göstererek suyun fazla olduğu ortamlara doğru yönelirler.
d-Kemotropizma (Uyaran:Kimyasallar=asitler,bazlar,gübre) Kökler kimyasallara karşı pozitif (Gübre) veya negatif (Asit) tropizma gösterirler.
e-Travmatropizma (Uyaran:Yaralanma) Kökler yaralanmaya neden olan faktörlere karşı negatif tropizma gösterir.
f-Haptotropizma (Uyaran:Temas) Sarmaşık ve fasulyenin sülük gövdelerinde değmeye karşı pozitif tropizma gösterir.
2-Nasti(İrkilme):Bazı bitkiler ise uyartıların yönüne bağlı olmaksızın çok hızlı tepki gösterebilirler. Bu tür davranışlarında etken olan faktör turgor olayıdır.
Örnek:Küstüm otunun duyarlı yaprak¬ları dokununca hemen kapanır. 
Örnek: Böcek yiyen bitkilerin çiçeğine böcek konunca çiçeğin yaprakları hemen kapanır. 
Bu hareketler turgor basıncındaki değişmelerle düzenlenir ve nasti hareketleri adını alır.Uyaranın yönüne bağlı olmaksızın gerçekleşen tepki tarzındaki hareketlerdir.Uyarana göre adlandırılır.
  • Fotonasti.......(Uyaran:ışık):Papatya çiçeklerinde
  • Termonasti....(Uyaran:Isı):Çiğdemin yaprak hareketlerinde
  • Sismonasti....(Uyaran:Sarsıntı,Değme):Küstüm otunda
  • Tigmonasti....(Uyaranokunma):Böcek kapan bitkilerde
Hayvanlarda Davranış
1-Doğal-Genetik (Doğuştan gelen) davranışlar
  • İçgüdüsel davranışlar
  • Refleksler (Kalıtsal -Şartlı)
2-Öğrenilmiş davranışlar
Açıklamalar
Anahtar uyaran: İçgüdüsel davranışın başlamasını ve zincirleme devam ettiren uyarandır.Yırtıcının veya annenin sesi, dişinin veya rakibin kokusu ,sıcaklık azalması, günlerin kısalması, gece karanlığı vb uyaranlar canlılarda uyarı oluşturur. Hayvanlarda bu uyarılar özel davranışların gerçekleşmesine neden olur. Ancak bir uyaran bir tür için anlamlı iken başka bir tür için anlam taşımayabilir.Her çevresel değişken uyaran özelliği taşımayabilir
Şartlanma:Hedefe ulaşmak için yapılması ve yapılmaması istenen davranışların kazandırılması.
Spontane davranışış uyaran koşulu olmadan kendiliğinden oluşan davranış Örn:heyecan,hiddet,uyuma,uyanma

1-Doğal-Genetik (Doğuştan gelen) davranış
Bu davranışlardan bazıları doğar doğmaz yapılırken örn:solunum bazıları belirli bir döneme girildiğinde yapılır. Örn:Koza örme
a-Refleks:Canlılarda dışarıdan gelen etkilere verilen ani ve değişmez tepkilere refleks denilir. Refleks hareketleri beyne ulaşmadan, omurilik tarafından yönetildiği için hızlıdır. Sinir sistemine sahip tüm canlılarda refleks davranışı vardır. . Bilinç dışı gerçekleşir.Kalıtsal ve türe özgüdür.Değişebilirler Örneğin insanın dizine vurulursa ba¬cak öne doğru hareket eder (diz kapağı refleksi), kurbağanın bacağına asit değdirilirse hemen bacağını çeker
b-İçgüdüsel Davranış: Belli bir içgüdü davranışı bir seri faaliyeti içine alır. Örneğin kuşların yuva yapma içgüdüleri yuva yapımında kullanılan malzemelerin bulunması, uygun yuva alanına taşınması, kendilerine özgü yuva şeklini yapma gibi birçok faaliyeti kapsar. İçgüdü şeklindeki davranışlarda bir organizma belli bir uyartıya karşı daima aynı şekilde tepki gösterir. Çevresel etkiler içgüdüsel davranışları etkilemez.İçgüdüsel davranışların şekli türe özgüdür.İçgüdüsel davranışa bakılarak hayvanın hangi türden olduğu saptanabilir.Benzer içgüdüsel davranışlara bakılarak hayvanlar arasındaki kalıtsal yakınlıklar ve evrimsel özellikler saptanabilir.

2-Öğrenilmiş Davranışlar
İçgüdüsel davranışlar öğrenmeyle değişebilir,farklı şekillere dönüşebilir. Öğrenilmiş davranışlar doğuştan kazanılmış davranışlardan farklıdır. Çünkü hayvan yeni durumlara karşı, yeni tepkiler geliştirir ve bu tepkileri uzun süre hatırlar. Öğrenme çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir

a. Alışkanlık yoluyla öğrenme: Bir hayvan belli aralıklarla tekrar tekrar aynı şiddette bir uyarana maruz kalırsa, gösterdiği tepki yavaş yavaş azalır ve sonunda o uyarana tepki göstermez.
Örneğin; örümceğin ağına çubukla dokunulursa, hayvan hemen dokunulan yere hızla hareket eder. Aynı hareket sürekli tekrarlanırsa, örümceğin belli bir zaman sonra hiç tepki göstermediği görülür.

b. Şartlanma yoluyla öğrenme: Bu çeşit öğrenme Pavlov'un köpekler üzerinde yaptığı deneylerle ispatlanmıştır.
Pavlov, bir köpeğe besin verdiğinde ağzında salya salgısının arttığını gözlemlemiştir. Sadece zil sesi duyurulduğunda köpek salya salgılamaz.
Pavlov köpeğe besin verdiği anda zil çalmış ve bu işlemi birçok kez tekrarlamıştır. Bu şekilde birçok deneyden sonra köpeğin zil sesini işittiği zaman besin verilmediği halde salya salgıladığını görmüştür. Böylece araştırıcı yeni bir refleksin geliştiğini göstermiştir.
Burada şartlı refleks meydana gelirken, bir uyaranın yerini diğerinin aldığını hatırda tutmak gerekir. Yani bir A uyaranının, B tepkisini meydana getirdiğini kabul edelim. Eğer C uyaranının da B tepkisini meydana getirmesi sağlanırsa, C uyaranı A uyaranının yerini almış olur. Hayvan bu uyarana karşı, tıpkı eski uyarana gösterdiği şekilde tepki gösterir.

c. İzlenimle öğrenme: Bu tip öğrenme daha çok yeni doğmuş ya da yumurtadan yeni çıkmış yavrularda görülür. Bu çeşit öğrenmeyle ilgili yapılan bir deneyde ördek yavruları üzerinde çalışılmıştır.
Araştırıcı kuluçka makinesindeki yumurtadan çıkan yavruların önünde çömelerek ve ördek gibi ses çıkararak iki yana sallanarak yürüdüğü zaman genç yavruların kendisini izlediklerini görmüştür. Daha sonra yavrular gerçek ördeğin yanına götürülse bile, yine ördek sesi çıkaran insanı takip etmişlerdir. Bu çalışmalar genç yavruların ilk gördükleri hareketli ve sesli şeyleri takip etmeyi izlenimle öğrendiğini göstermektedir.
d. deneme - yanılma yoluyla öğrenme: Bir hayvanın yeni bir durum karşısında, meydana gelecek iki tepkiden doğru olanını seçmesi ödül verilerek sağlanır. Hayvan cezalandırılarak yanlış seçmeler önlenir. Çoğu organizma birçok denemeden sonra doğru seçim yapmayı öğrenmiştir.

Toplumsal grupların önemli özellikleri:
  • Sosyal hiyerarşi
  • Topluluğun kılavuzları vardır.
  • Güçlü bir iletişim ve haberleşme ağı vardır.
  • Toprağa bağlanma,yayılma ,avlanma alanları vardır.
Bu özellikler topluluğun yaşama şansını arttırır.Bireyler arasındaki çatışmayı azaltır.Enerjinin ve zamanın boşa harcanmaması sağlanmış olur.
  • Hayvanlar arası iletişim türe özgü yollarla (koku,ses,hareket ve organların şekli değiştirmesi vb) sağlanır.
  • Hayvanların davranışlarındaki koordinasyon kalıtsal ,sinirsel ve hormonsal olmak üzere üç şekilde gerçekleşir
Hayvan gruplarının sağladığı faydalar
  • Korunma
  • Beslenme
  • Üreme
  • Enerjinin verimli kullanımı
Hayvanlar arası haberleşme şekilleri
  • Sesle :Her tür özgün sesi ile eş bulma,tehlikeyi bildirme,besinin bulunduğu yere çağırma gibi özel davranışlar sergilerler
  • Özel hareketlerle:Kabarma,belli organları (kanat,kuyruk,baş,kulak vb)hareket
Biyolojik saat
Belirli aralıklarla tekrarlanan davranış şekillerini ifade eder.Bu davranışlar, günlük, aylık, mevsimlik, yıllık olabilir.İnsanın fizyolojik etkinliklerinin çoğu ,günlük ritimler gösterir. 
Son araştırmalara göre bu özellik ,beyinde bulunan ve pineal bez denilen ışığa duyarlı bir yapı tarafından düzenlenmektedir.Bu yapı ,ışığın azalmasına bağlı olarak melatonin denen bir hormon salgılar.Melatonin seratonin hormonundan ışığın olmadığı durumlarda üretilir. Salgılanması karanlıkta artar,ışıkta durur.Bu yolla uyku ve uyanıklılık zamanı ayarlanır. Melatonin canlıdaki düzenleyici rolünü engellemelerle yapar.
Örn: Yaban hayatta günlerin kısalması melatonin hormonunun döngüsel salgılanma süresini artırdığı için üreme sistemine olumsuz etki yaparak üreme etkinliğini durdurur. 
Örn:Akşam saatlerinde salgılanan melatonin bireyin metabolizmasının düşmesi ve uyumaya hazırlanması yönünde etki eder.

EVRİM NEDİR

EVRİM 

Abiyogenez (Kendiliğinden Oluşum)
Canlı cansız maddelerden kendiliğinden oluşmuştur fikrini savunur.Bu görüşü Aristo ileri sürmüştür.
  • Canlı , cansızdan birden bire oluşur.
  • Oluşan canlı , basit veya evrimleşmiş olabilir.
  • Canlının , cansızdan oluşması süreklidir.
Biyogenez (Canlıdan oluşum)
Bir canlının yalnız kendine benzer başka bir canlıdan oluşabileceği görüşüdür.
Biyogenez 1862 de Louis Pasteur ’un yaptığı deneylerle kabul edilmiştir.Günümüzde de geçerlidir.
Pasteur , yaptığı bir dizi kontrollü deneyle canlı , cansızdan oluşur görüşünü yıkmıştır.
Bu iki görüş ilk canlılığın nasıl başladığına yanıt aramaz.
Hayatın nasıl başladığını açıklamaya çalışan görüşler ve evrim teorisi
1. Panspermia Hipotezi
Dünyadaki hayatın uzaydan yeryüzüne gelen spor ve tohumlarla başladığını öne sürer.Hayatın yani canlılığın gezegenlerde nasıl başladığını açıklayamaz.
2. Ototrof Hipotezi
Bu hipoteze göre ilk oluşan canlılar ototrofturlar.Ototroflar fotosentez veya kemosentezle kendi besinini kendi yapanlardır. Yani ilk canlının kompleks yapıda olduğu savunmaktadır. Evrim teorisi , heterotrof hipotezi ile çelişir.
3. Heterotrof Hipotezi
  • İlk organizmaların kendi besinini hazır olarak aldıklarını iddia eder.
  • Canlı , cansızdan uzun süren bir evrim sonucu oluşmuştur.
  • Oluşan canlı basit yapılıdır.
  • Canlı , cansız maddeden bir kez oluşur.Sonraki canlılar bu canlıdan ortaya çıkar.
  • Bu hipotez canlı oluşumunu Dünyanın oluşumunu paralel olarak izah eder.
  • Heterotrof hipotezi evrim teorisine dayanır.
  • Heterotrof hipotezi ile abiyogenez cansızdan , canlı oluşmuştur fikrini savunurlar.
Hipotezin şematik izahı :
İnorganik moleküller
(H2O , NH3 , CH4 , H2 )
[ İlkel atmosferde var olduğu kabul edilen gazlar.]
I
I Sıcaklık ve U.V. ışınlar.
I
Basit organik moleküller
( Aminoasitler vb. )
I
I Sıcaklık
I
Kompleks organik moleküller
( Protein , yağ , karbonhidrat )
I
I
Koaservat 
(Bir sıvı içerisinde bir arada duran protein , enzim ve benzeri maddelerden oluşan kümeler.) 
Nükleoprotein yapılar ve ilkel heterotrof canlı oluşur. 
İlk canlının oluşumunu formülleştirirsek:
Deney var Deney var Deney var 
Basit gazlar---------- Aminoasit---------- Protein--------- Koaservat 
Miller Fox Oparin

Koeservatların Özellikleri:
  • Dış ortamdan ayıran zarları vardır.
  • Büyüme ve çoğalma yetenekleri vardır.
  • PH değişimlerine karşı dayanıksızdırlar. Ancak dayanıklı olarak evrimleşerek hayatın öncüsü olan organik molekül kümesini oluşturmuştur.
  • Brown ( titreme , sigillenme) hareketi gösterirler.
  • Hücresel zar yapma ve büyük molekülleri sentezlemek için gerekli enerjiyi organik moleküllerin bağlarındaki kimyasal enerjiden sağlar.
Heterotrof hipotezini destekleyen varsayımlar.
  • İlkel atmosfer bugünkünden farklı yapıda idi .
  • İlk canlı oluşmadan önce organik moleküller oluşmuştur.
  • İlk organik moleküller ilkel atmosferdeki gazlardan yapılırlar.
  • İlkel canlı cansız maddelerin uzun süren kimyasal evrimi ile oluşur basit yapılıdır ,hazır besinle beslenir , oksijensiz solunum yapar.
  • Fotosentezin evrimi ile ilkel atmosferin yapısı değişmiştir. Atmosfere oksijen girmiştir.
  • oksijenli solunum fotosentezden sonra evrimleşmiştir
Hipotez iki yönden önemlidir.
1.Evrimci bir anlayışa sahiptir.
2.Miller bu konuda başarılı deneyler yapmıştır.Fakat deneyde kullanılan gazların ilk atmosferde var olduğunun ispatlanması söz konusu değildir.Uzun sürede oluştuğu belirtilen maddelerin , Miller deneyinde bir hafta gibi kısa bir zamanda oluşturulması bu hipoteze karşı tenkitlere yol 

Evrim Teorisi
Evrim , canlı ve cansızların uzun bir süreç içinde geçirdiği ve geçirmekte olduğu değişiklikleri açıklar.
İlkeler :
  • Bütün canlılar aynı kökenden evrimleşmiştir.
  • canlılar arasında hem ortak , hem farklı özellikler bulunur.
  • Canlılar arasında devamlı varyasyonlar (değişim,farklılık) meydana gelir.
  • Tür sayısı devamlı artar , sabit değildir.
  • Günümüzde de canlılar arası değişiklikler ve tür oluşumu sürmektedir.
Kimyasal evrim:
CH4 U.V.ışınlar-Şimşek-Yıldırım A.asit Protein
NH2 Yağmur - Isı Yağ asitleri Karbonhidrat
H2 -------- ---------------- Gliserin -------- Yağ --------------- Koaservat
H2O (O2 yok) Monosakkaritler Vitamin
Nucleotidler Nucleik asitler
Biyolojik evrim:
Koaservat ------------------ Heterotrof ---------------------Ototrof
(O2 siz solunum) (Klorofil gelişti)
(Madde ve O2 sentezlendi) (O2 li solunum başladı)
Lamark’ın Evrim Görüşü
1-Kullanma – Kullanmama:Vücudun kullanılan organları gelişir.Kullanılmayanlar ise körelir.
2-Kazanılan özelliklerin Kalıtımı:Kullanma veya kullanmama ile kazanılan özellikler yeni nesillere aktarılır.
Eleştirisi:
  • Kullanılan karakterler gelişir
  • Kazanılan karakterler sadece bireye özgüdür
  • Kazanılan karakterler kalıtsal değildir
  • Kazanılan karakterler kalıtsal sınırlar içindedir
  • Kazanılan karakterler modifikasyondur
Modifikasyon:Çevresel faktörlerin etkisi ile genlerin işleyişinin değişmesi ile oluşan ve kalıtsal olmayan değişmelerdir
Darvin’in Evrim Görüşü
  • Canlılar geometrik dizi olarak artış gösterir
  • Populasyonlardaki birey sayısı belli sınırlar içinde kalır
  • Aynı tür bireyleri arasında kalıtsal çeşitlilik(varyasyonlar) vardır
A)Çevresel varyasyonlar: Modifikasyon
B)Kalıtsal varyasyonlar:Kalıtsal varyasyonlar üç temel şekilde ortaya çıkar:
  • Üreme hücrelerindeki mutasyon
  • Üreme hücrelerinde görülen krossing-over ve homolog kromozomların dağılımı
  • Döllenmenin şansa bağlılığı
  • Canlılar arasında çevresel koşullar için yaşam kavgası vardır
  • Çevreye uyum (Adaptasyon) sağlayanlar hayatta kalır ve üreyerek yeni nesillerinde kendi özelliklerini taşımalarına neden olurlar. Uyum sağlayamayanlar ise elenerek(Doğal seleksiyon) taşıdıkları türe özgü zayıf kalıtsal özelliklerinin de ortadan kalkmasına neden olurlar.
  • Farklı çevrelerde farklı şekillerde adaptasyon yetenekleri kazanan bireyler yeni türlere dönüşürler
Darvin’in evrim teorisinin dayandığı görüşler:
  • Bütün organizmalar geometrik bir oranda artıma eğilimlidir.
  • Bir türün her dölündeki birey sayısı hemen hemen değişmez.
  • O halde yaşamak için bir mücadele olmalıdır.
  • Her türün bireyleri arasında değişiklikler ( kalıtsal olabilir ) vardır.
  • Bazı değişiklikler özel bir çevredeki organizmaların çevreye uyumlarını ve sayıca çoğalma şanslarını arttırır.
  • Yaşayan organizmalar kalıtsal değişikliklerini oğul döllere geçirirler.
  • Zamanla büyük farklar meydana gelerek eski türlerden yeni türler ortaya çıkar.
Evrim olayının özeti
Varyasyon: Bir canlı türünde bireyler farklı özelliklere sahiptir.Bu farklılık mutasyon,mayoz ve eşeyli üreme ile gerçekleşir.
Doğal seleksiyon:Çevresel şartlar devamlı değişim içindedir.Bu şartlar kendine uyumlu özelliklere sahip bireylerin yaşama ve üreme şanslarını artırırken uyumsuz bireylerin ve taşıdıkları özelliklerin (Genlerin) elenmesine neden olur. Gelecek nesil çevresel şartlara uyumlu özelikleri birlikte taşıyan bireylerden oluşur. 
Adaptasyon: Canlıların üreme ,yaşama şanslarını artıran ortama uyum sağlayan özelliklerinin tümüdür.
Not: Adaptasyonlar kazanılmış kalıtsal özelliklerinin çevresel koşulların değişmesi ile ortaya çıkar. Popülasyon değişen çevresel koşullara uyum sağlayan (Adapte olmuş) bireylerden kurulur böylece popülasyon var olmaya devam eder.
Not:Evrim bireye ait değil popülasyona aittir.
Yeni tür:Tür popülasyonundaki bu değişim sadece çevresel faktörden etkilenen popülasyona aittir.Diğer popülasyonlarda ise farklı koşullar farklı özelliklerin seçilmesine neden olur.Sonuçta aynı türün iki ayrı popülasyonu farklı ortam koşullarında farklı özeliklerin öne çıktığı farklılaşmalara yol açar. 
Sonuç:
  • Evrimin ham maddesi kalıtsal varyasyonlardır
  • Evrimin mekanizması doğal seleksiyondur
  • Doğal seleksiyonlar sonunda adaptasyonlar ortaya çıkar
Evrimin kanıtları
1-Yapısal benzerlikler
  • Karşılaştırmalı anatomi incelemeler , hayvanlar ve bitkiler aleminde temel yapısal benzerlikleri ortaya koyar.
  • Tohumlu bitkilerin kök , dal ve üreme organı çiçekler gibi ortak ve temel yapılardan oluşur.
  • Omurgalılarda ise ön üyelerin (kol ya da ön bacak ) iskeleti benzeşiminin en çarpıcı örneğidir
  • Bazı türler için yaşamsal önem taşıyan bazı anatomik yapılar diğer türlerde körelmiş ve işlevsiz olması
  • Mağaraya uyumlu canlılarda işlevsiz göz ve pigment üretiminin olmaması
  • Pitonlarda körelmiş pençe
  • İnsan türün erkelerinde meme
  • İnsanda kör bağırsak
  • Tavuk ayaklarındaki sürüngen pulları
  • 20 lik dişler
  • Analog ve homolog organların varlığı
2-Embriyon ve gelişme benzerlikleri:
-Embriyonik gelişim aşamalarının farklı canlılarda aynı temellerle ve benzer şekillerde gerçekleşmesi ve farklı türlerde ayrılmanın erken dönemde benzer türlerdeki ayrılmanın ise geç dönemde gerçekleşmesi.
-Sistemlerin gelişimi
  • Kalbin 2-3-4 odacıklı olacak şekilde sıralı gelişimi
  • Böbrek pro-mezo ve metanefroz şekillerde sıralı gelişim göstermesi
3-Davranış benzerlikleri:
Canlılardaki kalıtsal davranışlardan, içgüdüsel davranışlardaki benzerlikler yakın türlerde daha belirgindir.
4-Karşılaştırmalı biyokimya bulguları:
  • Ortak kimyasal reaksiyonlar ve bunlarda rol alan enzimlerin benzemesi.
  • Bazı işlevsel proteinlerde yakın türlerdeki benzerlik oranının fazlalığı.
  • DNA-RNA ve protein sente mekanizmasındaki evrensellik.
  • Biyo-teknolojinin gelişimi ile farklı türlere ait genlerin bir canlıda toplanabilmesi
5-Parazitoloji bulguları:
  • Parazit yaşayan canlılarda yakın türlerden farklı olarak bazı sistemlerini kaybetmiş olması ve bazı sistemlerdeki aşırı gelişme.
  • Parazitlerin konukçu ile uyumlu anatomi ve fizyolojik özelliklere sahip oluşu
7- Paleontoloji bulguları:
  • Fosil kanıtlardan, geçmişte yaşayan ve bugün var olmayan pek çok canlı türünün olduğu.
  • Bunların yaşadığı dönemlerdeki çevresel koşullarla büyük uyumluluk gösterdiği ve bugünkü şartlarda yaşama şanslarının olmaması
  • Bazı fosil kanıtların bugün var olan farklı sınıflara ait özellikleri bir arada bulundurması
8-Genetik bulguları :
  • Genetik materyalin tüm canlılarda aynı oluşu
  • Temel yaşamsal olayların belirlemesinde etkili genlerin tüm canlılarda aynı oluşu
  • Genler canlıya ait olmasa bile transgenik canlıların üretilmesi
  • Gen nakilleri yapılarak insana ait insülin,büyüme hormonu vb proteinlerin bakteri ve diğer canlılarda üretilebilmesi
Populasyon Dengesini Bozan Etmenler
Hardy-weinberg prensibi popülasyon dengede kaldığı sü4rece geçerlidir.fakat popülasyondaki genlerin frekansı uzun süre dengede kalamaz.Genlerin frekansının değişmesine mutasyon , seleksiyon , göçler , izolasyon ve rastgele olmayan evlilikler neden olur.
  • Göçler : Göç komşu iki popülasyon arasındaki gen akışı olarak tanımlanabilir.
  • İzolasyon ( Ayrılma – Tecrit) : Büyük popülasyon lar çeşitli nedenlerle (dağ ,deniz, ve çöl oluşumu ile veya kıtaların kayması ile) küçük popülasyonlara bölünebilirler.
  • Mutasyon : Mutasyonlar genetik farklılık meydana getirmelerinden dolayı popülasyonlarda gen frekanslarının değişmesine yol açan en önemli faktörlerin başında gelir.
  • Doğal seleksiyon (Seçilim) : çeşitlilik gösteren bir popülasyon da , belli özellikler yönüyle üstün ve zayıf olan fertler bulunur. Doğal seleksiyon zayıf olanları ortadan kaldırır.
  • Genetik sürüklenme : Doğal şartlarda yaşayan , özellikle küçük popülasyonlarda nesilden nesile veya yıldan yıla gen ve birey oranlarının yapay bir etki olmadan rastgele değişmesine genetik sürüklenme denir.
  • Eş seçimi : Bireylerin çiftleşmek için birbirlerini rastgele seçmeleri yerine özel niteliklerine göre seçmeleri zamanla farklı özelliklerin çıkmasına neden olur.
Kalıtsal Materyalin Değişmesi
  • Tüm canlılarda ortak olan özellikler.
  • Canlıyı diğer türlerden ayıran türe özgü özelikler.
  • Canlıyı türün diğer bireylerinden ayıran bireysel özellikler olmak üzere üç grupta toplanabilir.
Bu özelliklerin oluşması ve yeni döllere taşınması DNA ların üzerinde bulunan genlerle olur. Normalde DNA lar kendilerini hatasız eşler. Genler ve kalıtsal bilgi değişmez.Ancak bazı durumlarda yanlışlıklar olabilir. Bunlar :
    • DNA ya fazladan bir yada birkaç nükleotid çifti eklenebilir.
      DNA dan bazı nükleotid çiftleri kopup ayrılabilir.
      DNA molekülündeki baz çiftleri karşılıklı yer değiştirebilir. Örneğin A-T çifti T-A çiftine dönüşebilir.
      Bir nükleotidin karşısına kendi eşi olmayan başka bir nükleotid bağlanabilir.. 
  • Örneğin sitozin nükleotidin karşısına guanin nükleotid bağlanması gerekirken timin yada adenin nükleotid bağlanabilir.
  • Kromozomlardan parça kopabilir yada kromozomlara parça eklenebilir.
  • Canlıların genetik bilgilerindeki kalıcı olan bu tip değişmelere mutasyon (değişim)denir.
Mutasyonlar sonunda canlıda ortaya çıkacak değişmeleri 2 grupta inceleyebiliriz.
1- Canlıların bazı özellikleri yerine yeni özellikler oluşabilir.
2- Mutasyon, canlıların belirli bir çevrede yaşama ve üreme şansını arttıran özellikler kazandırabilir. Bunun tersine canlıların yaşama ve üreme şansını ortadan kaldırabilir.
Not:Bazen bir gen farklı mutasyonlara uğrayarak çok sayıda alel meydana getirebilir.
Örneğin kedilerde kıl renginin çeşitli olmasını sağlayan çok sayıda aleller mutasyonla oluşmuştur.
Canlıların çok farklı özelliklere sahip olmasının yani genetik çeşitliliğin nedeni bir canlıda çok sayıda geninin bulunmasıdır. Bir gendeki mutasyon olasılığının düşük olmasına karşın bir canlıda çok sayıda gen bulunduğundan canlıdaki toplam mutasyon olasılığı artar.
Evrim çeşitleri
1-Divergent (Açılan) evrim:Bir türün orijin türden ve birbirinden farklı türler halinde evrimleşmesi
2-Konvergent(Daralan) evrim:Benzer ortamlarda yaşayan iki ayrı orijine sahip türün gittikçe artan benzerliklerle evrimleşmesi
3-Paralel evrim:İki yakın türün farklı zaman ve ortamlarda benzer şekilde evrimleşmesi

Evrimsel açılım ve ekolojk ilişkiler
  • Allen kuralı (kanun): Soğuk iklim şartlarındaki aynı tür canlıların sıcak iklimdeki akrabalarına göre çıkıntıları daha küçüktür.
  • Bergmann kuralı (kanun): Soğuk iklim şartlarındaki aynı tür canlıların sıcak iklimdeki akrabalarına göre vücutları daha büyüktür.
  • Dollo kuralı (kanun): Evrim geri mutasyonlara karşın geriye dönük değil ileriye dönüktür.
  • Cope kuralı (kanun): Omurgalı hayvanların vücutları sürekli bir büyüme içindedir.
  • Gloger kuralı (kanun): Kuzey yarıküredeki hayvanlar açık renkli, güneydekiler koyu renklidir.